FEZA KÖSE
  UFO VE UZAYLILAR
 

1.BÖLÜM

UZAYLILARIN TİPİ
Bazı hayalperest bilim adamları, bu canlıları hayallerinde biçimlendirmeye çalışıyorlar. Uzay'daki komşularımız TV kahramanı Alf e mi benziyorlar? Yoksa "Uzay Yolu" dizisindeki "Mr. Spack" gibi sivri kulakları mı var?
İsviçreli astronom Gustav Tammann'a göre, bunların insanlara benzemeleri mümkün değil. "Eğer gerçekten Evren'de başka canlılar varsa, bunlar bizim düşündüğümüzden çok farklı olmalılar" diyor, Tammann.
UFO raporlarında tarif edilen bu canlıların çoğu insana benziyordu: Narin vücutlu, kocaman kafalı "uzaylıların" genelde masum ve sevimli görünüşleri vardı.
Dünya üzerindeki biyolojik yaşam biçimlerinin dışında, daha farklı türlerin de bulunabileceğini savunan Werner Arber, Uzay'da, doğa için gerekli olan ikinci bir maddenin de varlığına dikkat çekiyor: Karbon. Bu kimyasal madde, atomlarını, diğerlerine göre, çok daha kolay birbirine ekleyerek, karmaşık biyokimyasal strüktürlere karşı koruyucu bir kalkan haline getirebilmekte.
Bazı canlılar, teorik olarak silisyum bazında da yaşayabilirler. Fakat Isaac Asimov'un "The Talking Stone" adlı bilimkurgu eserinde, radyoaktif atıkları ile beslenen silisyum yaratığına benzer canlıların oluşmasının mümkün olmadığını açıklıyor, Amerikalı astronom ve biyolog Seth Shostak.
Silisyum, Yeryüzü'nde bol miktarda mevcut, örneğin kum olarak. Ama buna rağmen Dünya'da bu maddeden herhangi bir canlı oluşmamış.
Shostak'a göre, evrim süreci içinde bazı organların işlevleri gitgide daha fazla önem kazanmaya başlamış. Örneğin olası bir tehlikeyi, daha çabuk algılayan gözler gibi. İşte bu yüzden birçok hayvanda da olduğu gibi, gözler beynin çok yakınındadırlar. Yani Evren'deki olası komşularımızın da gözleri ve dolayısıyla kafaları olmalı.
Shostak diğer gezegenlerdeki yaşamın, suyun içinde sürdüğünü düşünmüyor. Gerçi diğer gezegenlerde de yaşamın ilk tohumları denizde ortaya çıkabilir, ama daha gelişkin biçimlerinin karada oluşması daha mantıklı. Çünkü okyanuslarda yaşayan canlıların gelişkin bir beyine ihtiyaçları yok. Burada hareket etmek çok kolay, ısı hemen hemen hiç değişmez ve iklim her zaman aynı.

Tabii bu tür spekülasyonları kabul etmeyenler de var. Örneğin evrim biyoloğu Heinrich Eben gibi. İnsan, varoluşunun nedenini, anlaşılmayan tesadüfler zincirine borçludur. Akıllı hayvan türleri daha dirençli olduklarından, daha uzun süre yaşayabiliyorlar. Bu mantığa göre, bakteriler de en az insanlar kadar zekiler.
Eğer Evren'de başka canlılar yaşıyorsa, bunların çoktan Dünya'yı ziyaret etmeleri gerekiyordu. Çünkü Samanyolu'nda, Güneş'ten çok daha yaşlı yıldızlar bulunmakta; ve eğer burada gerçekten de bir uygarlık varsa, bu milyarlarca yıl önce ortaya çıkmış olması gerekir; ve bu uygarlığın fertleri bu kadar zaman içinde muhakkak Dünya'yı ziyaret etmek isteyeceklerdi.
Diğer kelimelerle açıklayacak olursak, zeki ve akıllı canlılar uzun süre yaşamlarını sürdürebilmeleri için çok fazla agresif yaşıyorlar. Yani Uzay'ı fethetmelerinden çok önce, ya biyosferi bozuyorlar ya da birbirlerini ortadan kaldırıyorlar.
"Ama ne olursa olsun, Dünya'mızın dışında tek bir mikroorganizmanın bile bulunması, tüm zamanların en büyük keşfi olarak kabul edilebilir, diyen Avustralyalı fizikçi, insanların, diğer gezegenlerdeki canlıların kesin varlığını öğrenebileceklerine asla inanmıyor.

                                                                                    
2.BÖLÜM FBI RAPORLARI  BREZİLYA'DAKİ UZAYLILAR
Tüm Güney Amerika ülkeleri gibi, Brezilya da Ufolojik yönden zengin kaynak ve bilgiyi barındıran bir merkezdir. Ancak 20 Ocak 1996 tarihli vaka, sadece Brezilya'da değil tüm Dünya Üroloji Literatürü'nde artık önemli bir yer tutuyor... Bu ilginç olay, Varginha bölgesinde yaşanmış ve pekçok kişi tarafından gözlemlenmiştir.
20 Ocak günü sabahın çok erken saatlerinde O.Augusta ve Eurico Rodrigues adlı evli çift, yaşadıktan çiftlik evinde hayvanlardan gelen garip sesler nedeniyle uyandılar. Neler olduğuna bakmak için dışarı çıktıklarında, yere beş metre kadar inmiş, hafifçe dalgalanmakta olan garip cismi gördüler. Nesne bir minibüs büyüklüğünde, ışıksız, gri renkte ve puro biçimindeydi. Alt kısmından hafif bir duman çıkıyordu.
Aynı gün, Varginha'dan 80 km ötedeki Alfenas yerleşim bölgesinden bir tanık saat 10.30'da bir buçuk metre boyunda ve başında üç garip çıkıntı olan, maymun benzeri tuhaf bir yaratık gördüğünü bildirdi. Ufolog Vitorio Pacaccini ve avukat Ubirajara Franco Rodrigues hemen olayı araştırmaya karar verip varlığın görüldüğü yere gittiler. Daha sonra iki adam daha bulup, karşı koyamayan varlığın üzerine basit bir ağ atarak yakaladılar.
Öğleden sonra Valquiria, Liliane ve Katia adında üç genç kız, okuldan evlerine dönerlerken, hayatları boyunca asla unutamayacakları bir karşılaşma yaşadılar... Yedi metre yüksekliğinde bir duvarın üzerinde kendilerine bakan, insanımsı varlığı gördüler. Varlık 1.5 metre boyundaydı, maymunla insan arası bir görünümü vardı ve başında üç çıkıntı bulunuyordu. İri gözleri kırmızı renkteydi. Kahverengi cildinin altında kırmızı damarları açıkça belli oluyordu. Genç kızların gördüğü varlık da sabah yakalanın bir kopyası gibiydi.
Kızların ihbarı üzerine polis ve yetkililer gelerek ikinci yabancıyı da yakaladılar. Varlıklar önce Varginha Bölge Hastahanesi'ne, sonra da bir başka sağlık kuruluşuna götürüldüler. Hospital Humanitas adını taşıyan bu merkez en iyi sağlık donanıma ve klinik ekibine sahip olmakla ün kazanmıştı. Ancak ne yazık ki, garip yaratıkları yaşatmak mümkün olmadı ve önce biri sonra da diğeri öldü. Pacaccini ve Rodrigues'e göre yaratıklar tahta kutulara kondu ve üzerleri de plastikle kapandı. Bir süre sonra cesetlerden çok kökü kokular yayılmaya başladı.
Cesetlerin götürüldüğü yerler hakkında farklı yorumlar yapıldıysa da, olaya karışan  kişiler bir  süre  sonra  gördüklerini  yalanlamaya  başladılar.  Ancak

             Paccaccini ve Rodrigues olayların üzerine giderek dünyanın her yerine verdikleri bilgi ile UFO araştırmacılarını Varginha'ya çektiler. Cesetlerin götürülmesi sırasında konvoylara eşlik eden üst düzey askeri yetkililerse, daha sonraki açıklamalarında böyle bir olayın yaşanmamış olduğu konusunda ısrar ediyorlardı...

FBI'IN ARAŞTIRMALARI

1947 yazında Amerikan Silahlı Kuvvetleri, Kuzey Amerika hava sahasını neredeyse işgal eden, uçandairelerin araştırılması için FBI'dan yardım istedi. Sonuçlar yakın zamana kadar gizli tutuluyordu ve bunlar FBI'ın gerçek "X Dosyalan"ydı. FBI dünya üzerinde kaza yapıp parçalanan UFOlarla ilgili bin sayfayı aşan bir rapor hazırlamıştı. Ancak Silahlı Kuvvetler bu son derece bağlayıcı kabul edilen bilgilerin, FBI tarafından dışarıya sızdırılmasını engelledi.
9 Temmuz 1947 günü Washington kenti tarihi bir buluşmaya tanıklık ediyordu. Askeri Hava Enformasyon Dairesi Başkanı General George Schulgen ve FBI ajanı Reynolds tüm ülke gazetelerinde yer alan, büyük bir sansasyona neden olan Roswell olayını hangi yolla yalanlayabileceklerini konuşacaklardı.
Ünlü Roswell kazasına kadar uçandaireler ya da UFOlar Amerikan Hükümeti tarafından ulusal güvenliği tehdit eden birer yabancı nesne olarak görülmüyorlardı. Ve halk UFO kazasıyla ilgili haberleri basın organlarından izlerken böyle bir tehdit unsuru kimsenin aklına gelmemişti.
Çok geçmeden Amerikan askeri kuruluşları, halkın ilgisini başka yöne çekmek ve haberi yalanlamak için propaganda yapmaya başladılar. Böylece daha yeni doğmuş olan Roswell vakası bir sessizlik perdesi ardında gömülmüş oldu. Yetkililer FBI'a başvurma nedenlerini ise ulusal güvenliği tehdit eden her olayda olduğu gibi halkın çıkarlarını korumak amacıyla bu iş birliğine başvurduklarını iddia ettiler.
General Schulgen'in tek amacı uçandaireler konusunun ardında yatan gerçeği öğrenebilmekti. Diğer yanda Amerikan hava sahasını önüne geçilmez bir şekilde işgal eden bu gizemli uçan cisimler FBI için de tehlikeli bir rakip oluşturuyordu.
Bir başka FBI ajanı E.G. Fitch, General Schulgen'e yazdığı cevapta şöyle diyordu:
"Uçandaireler sorununun gerçekten var olup olmadığını araştırmak için mümkün olan her türlü çaba sarf edilecektir. Kuruluşumuz söz konusu fenomenin içeriğini ortaya çıkartmak için her türlü bilimsel yöntemi kullanacağını garanti etmektedir."
Ajan Fitch tarafından hazırlanan bu dosya, 1978'de çıkartılan "Bilgi Edinme Hakkı Yasası"na  kadar,  yıllarca  gizli tutuldu.  Yetkililer Roswell olayından

                                                                              
5
hemen sonra UFO'ların araştırılması için Askeri bir komite kurulduğunu inkar ediyorlardı. Oysa Fitch tarafından hazırlanıp General Schulgen'e sunulan rapor, durumun hiç de böyle olmadığını açıkça gösteriyordu...
1947 Temmuz ayının sonlarına doğru artık UFO konusu öyle ulaşılmaz bir gizliliğe bürünmüştü ki, basın mensupları bile bu konuda soru sormaya çekinir hale gelmişlerdi. Diğer yanda yeni bir UFO gözlemine karşı tedbirler alınmış, alarma geçilmişti. UFO gördüğünü iddia eden tanıkların dikkatle sorguya çekilmesi isteniyordu. Gerçekten böyle bir gözlemde bulunup bulunmadıkları ya da sadece dikkat çekmek amacıyla, hatta politik nedenlerle bile yalan uydurmuş olabilecekleri üzerinde duruluyordu.
Ancak FBI Başkanı J. Edgar Hoover'in dikkatle üzerinde durduğu bir nokta daha vardı ve şöyle diyordu:
“Yere çakılan uçandairelerden parça almak konusunda ısrarcı olmalıyız. Örneğin 'La Vakası'nda ordu bizden önce davrandı ve deney yapmamız için bize tek bir parça bile bırakmadılar."
Kısacası FBI bir başka UFO kazasında Amerikan Ordusu'nun uçan nesneden geriye kalan ne varsa hepsini toplayıp götürdüğünü açıkça belirtiyordu. Yıllar sonra Amerikalı Ufologlar, "La Vakası"nın 7 Temmuz 1947 günü Louisiana Shreveport'a düşen yaklaşık 40 santim yarıçapında küçük bir metal disk olduğunu öğreneceklerdi... Ancak Roswell olayından sonraki günlerde bu olay çabucak yalanlandı ve bir sahtekarlık örneği olarak gösterildi...
Yine de büyük gizlilik içinde UFO sorunu ile ilgili araştırmalar sürdürülüyordu...
General Schulgen aynı yılın 19 Mayıs ve 10 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşen 18 ayrı UFO gözlemiyle ilgili yazılmış raporları aldı. Tanıklar: Hava Kuvvetleri'nde çalışan yetkililer ve halktan sivillerdi. Raporda gözlemlenen cisimlerin disk biçiminde, her yöne uçabilecek mükemmel bir teknolojiye sahip ve üst kısmında bir de kutbu bulunduğu açıklanmıştı.
Aradan geçen bir yıl içinde geliştirilen "Project Sing" çerçevesinde, Hava Kuvvetleri UFO konusunda bir sonuca varmıştı ve şöyle diyorlardı:
"UFO'lar hiç şüphesiz bir başka dünyadan gelen uçan gemilerdir."
Ancak bu rapor üst makamları memnun etmedi ve Hava Kuvvetleri Baş Komutanı Hoyt S.Vandenberg, raporu geri çevirdi. Bu da yetmiyormuş gibi, Project Sign'da görev alan elemanlarını yenileriyle değiştirdi!... Böylece UFO fenomenini yalanlamak amacını güden yeni bir kampanya daha başlatıldı.
1949 yılının Ocak ayında bir başka FBI ajanı olan Jerry Maxwell, özel emirle Texas El Paso'da bulunan Amerikan Nükleer Araştırmalar Merkezi'ne gönderildi. Görevi bu gizemli bölgede yürütülen çalışmaları yakından izlemek ve bilgi edinmekti. Son derece gizli tutulan askeri üslere yakın bölgelerde yeşil

      6
renkli ateş toplarının görüldüğü bildirilmişti. Yeşil renkli topların saatte 35.000 km'lik hız yaptığı saptandı. Ve tabii dönemin Amerikan mantığına göre nesneler hemen Rus yapısı hava silahı olarak yorumlandılar!...
Gizli yürütülen araştırmalarda 150'den fazla çözümlenemeyen olay üzerinde durulmuştu. Görülen nesneler üç gurupta toplanıyordu:
1-  Yeşil renkli ateş topları...
2-  Küre ya da disk şeklindeki cisimler...
3-  Gök taşına benzeyen,  sürekli renk değiştiren büyük hıza  sahip olan nesneler...

NEW MEXİCO'DAKİ UFO'LAR

Basına sızan raporlardan biri de 22 Mart 1950 tarihini taşıyordu. Rapor federal görevlilerle ordu mensupları arasındaki yazışmaların sonucu olarak hazırlanmıştı:
"Bir hava kuvvetleri elemanının bildirdiğine göre New Mexico'da üç ayrı uçan nesne ele geçmiş bulunmaktadır. Yaklaşık 65 metre çapında olan cisimlerin merkez bölümleri kubbe şeklindedir. Uçan cisimler her birinde üçer adet olmak üzere insan formuna benzeyen, ancak boylan sadece 90 santimi bulan D.D. mürettebat tarafından idare edilmektedir. Dünya Dışı pilotların üzerinde çok ince metal kumaşa benzeyen maddeden yapılmış giysiler vardır."

PİLOTUN GÖRDÜĞÜ CİSİM

18 Mart 1972 günü kaptan pilot Alexander Raab, DC9 tipi uçakla olağan Viena Frankfurt uçuşlarından birinde görev yapıyordu. 6000 metre yükseklikte ve Linz üzerinde uçmaktayken, cihazlarından aldığı sinyalle sol tarafından yaklaşan cismin varlığını fark etti. Yabancı cisim, ince tarafı aşağıya bakan huni şeklindeydi. Cisim etrafa sürekli olarak ışıklar yayıyordu. Raab ve yardımcı pilotu Otto Herald, uçan cismi son derece net şekilde 20 dakika süreyle izlemeyi başardılar.
Gözlemden bir süre sonra, pilot Raab evinde dinlenmekteyken telefonu çaldı... Tanımadığı ancak Kuzey Amerikan şivesiyle İngilizce konuşan bir ses ağzını sıkı tutmasını söylüyordu. "Olayım araştırıyoruz" dedi yabancı. Kaptan Raab kendisinden tam olarak ne istediklerini sorduğunda ise, yabancı şöyle cevap verdi: "Hem sizin, hem de bizim açımızdan bu konuyu tartışmaya devam etmek büyük mantıksızlık olabilir."

                       ROSWELL'E DÜŞEN UFO

New Mexico'nun, Roswell bölgesindeki kaza ve sonrasında meydana gelen gelişmeler...
2 Temmuz 1947: Roswell'de yaşayan bir çift, evlerinin yakınında UFO gördüklerini bildiriyorlar. Bölgedeki ilk işaret böylece verilmiş oluyor.
4 Temmuz 1947: Gece saat 23.30'da Roswell yakınlarında bir UFO yere çakılıyor. UFO'dan etrafa yayılan parçalar, William Mac Brazel adlı çiftçinin arazisinde bulunuyor. Aralarında "Fransisken Tarikatı"ndan rahiplerin de bulunduğu çok sayıda    tanık,    UFO'nun    yere    düşerken    çizdiği    rotayı    gözlemlediklerini bildiriyorlar.
5  Temmuz 1947: Askeri yetkililer bölgeyi ziyaretçilere kapatıp uzay cismine ve içinde   bulunan   mürettebata   el   koyuyorlar.   Aynı   gün,   çiftçi   Mac   Brazel, arazisinde aynı cisme ait gözden kaçmış kalıntıların da olduğunu fark ediyor.
6  Temmuz 1947: Cisimle ilgili kontrol çalışmaları devam ederken, Mac Brazel bulduğu diğer kalıntıları da alıp Roswell şehrine gidiyor. Bu arada şehir halkı UFO kazası ile ilgili bir şeyler duymuştur.
7    Temmuz 1947: Roswell şehri güvenlik yetkilileri, Mac Brazel'ın getirdiği parçaları teslim alıyorlar.
8  Temmuz  1947: Bir basın mensubu, Mac Brazel'in yetkililere teslim ettiği parçalarla ilgili haberi, gazetesinde yayınlıyor. UFO meselesi henüz askeri bir sır durumunda değildir. Aynı gün askeri yetkililer, gazetede çıkan haberi yalanlıyor ve buluntuların kaza yapan bir UFO'ya değil, sadece bir meteoroloji balonuna ait olduğu iddiasını ortaya atıyorlar.
Sonrasıysa dinlemeye ve tanıklık etmeye alıştığımız türden bir senaryo ile gelişti. Yani diğer UFO olaylarındaki gibi, Amerikan Hükümeti UFO gerçeğini halktan ve basından gizleme kararındaydı. Cesetlerle birlikte UFO'dan geriye kalanlar bir hava üssüne taşındı. Dünya Dışı Varlığı tanımanın ve fizik özelliklerini dünyalılarla kıyaslamanın en basit yolu ise, otopsi yapılmasıydı. Gizli bir şekilde otopsi gerçekleştirildi ve otopsi çalışmaları filme alındı.
Orduda görevli kameraman Jack Barnett yıllar sonra tüm çevreleri ayağa kaldıran otopsiyi filme aldığını açıkladı. 90 dakikadan biraz daha fazla süren bu filmde, belki de dünyanın en büyük sırrı gizliydi... Film yıllar boyunca hükümet tarafından açığa çıkarılmadı. Ancak bazı iddialara göre, Başkan Truman da otopsi salonundaki tanıklardan biriydi...
Günümüze gelindiğinde, filmin dünya insanıyla tanışmasını sağlayan İngiliz gazeteci ve televizyon program yapımcısı Ray Santilli'nin iddialarına göre, kameraman Barnett, filmin bir kopyasını çıkartmayı başarmıştı.

                                                                               8
1993 yılında Santilli, büyük şirketler adına çalışan Barnett'i, Elvis Presley hakkında belgesel bir film yapmak amacıyla ziyaret etti. Oysa artık 82 yaşında olan eski kameraman Barnett yıllar önce Amerikan Hava Kuvvetleri'nden çaldığı bu değerli kanıtı daha fazla saklayamayacağım ve bu gerçeğin dünya insanıyla paylaşılması gerektiğini söylüyordu.
Barnett'in ne denli misyoner ruhu taşıdığı bilinmez, bol sıfırlı bir çek karşılığında sattı filmi Santilli'ye... Bundan sonra da dünya basınını ayağa kaldıran uzaylı varlık otopsisi yavaşça dışarıya sızmaya başladı.
Film önce BBC aracılığıyla dünyaya tanıtıldı. Başlangıçta sadece araştırmacılara ve bilim adamlarına ayrıcalık gösterilirken kısa sürede otopsi masasında yatan uzaylı cesedi Avrupa'da ve gezegenimizin diğer bölgelerinde en çok satan dergi kapaklarında görülmeye başlandı. Karşı çıkanlar, destekleyenler, UFO araştırmacıları, doktorlar ve sadece meraklılar bile türlü fikirleri öne sürüyorlardı artık...
Acaba çağdaş dünya insanı ilk defa bu film aracılığıyla mı bir uzaylı varlığın neye benzediğini görme şansını yakalıyordu? Yıllardır beklenen gerçek kanıt ayağımıza gelmişti ve iddialar doğrulanacak gibi görünüyordu...
Oysa ülkelere ve dönemlere yayılmış biçimde, kaçırılmalara, yakın karşılaşmalara tanık olanların bildirdikleri de vardı. Ve bu birinci elden tanıklıklardan uzaylıların beden yapılarıyla ilgili genel bir şablon çıkartmak mümkündü. Ortak noktalar tam 20 maddede sıralanıyordu. Roswell cesedini incelemeden önce herkesçe bilinen uzaylıların neye benzediğini hatırlamakta yarar var:
Uzaylılar'ın Tespit Edilebilen Ortak Fiziksel Özellikleri
1-  Varlıkların boyu genellikle l ila  1.50 m arasında değişiyor.  En uzun olanları ise 2 m civarında.
2-  Baş, insan görünümü taşısa da bedene kıyasla çok büyük kalıyor.
3-  Gözler büyük ve çukura kaçmış, birbirlerinden ayrı, ya da normal insan gözünden çok daha geniş. Uzak doğulu izlenimi verircesine çekik.
4-  Kulak benzeri işitme organlarına ya da başın iki yanında yer alabilecek çıkıntılara sahip değiller.
5-  Burun göze çarpmayacak kadar belirsiz.
6-  Ağız düz bir çizgi veya yarık biçiminde. Yok olan kulaklar gibi işlevini yitiren ağız da beslenme ya da ses yoluyla iletişim, konuşma amacıyla kullanılmıyormuşçasına silikleşmiş.
7-  Boyun dikkati çekecek kadar ince.

8-  Saçlar... Kimi tanıklara göre uzaylıların saçları yok. Bazı tanıklarsa başın tepe bölgesinde hafifçe renkli bir leke gördüklerini söylüyorlar. Bedenin hiç bir bölgesinde tüye rastlanmıyor.
9-  Gövdenin tümü zayıf ve küçük olarak tanımlanıyor. Olayların çoğunda gövde bir tür giysi ya da üniforma ile örtülmüş durumda. Karında göbek deliğine rastlanmıyor.
10-Kollar son derece ince ve uzun. Hatta bazen dizlere kadar iniyor.
11-Eller, dört parmaklı. Baş parmak yok. İki parmak diğerlerinden daha uzun. Bazı gözlemciler tırnaklardan söz ederken, başkaları tırnak görmediklerini belirtiyorlar.
12-El ve ayaklan tanımlayacak genel özellikler yok.
13-Cilt rengi tanıkların gözlemlerine göre bej, güneş yanığı, kahverengi ya da gri pembe olarak değişebiliyor. Bazı gözlemlerde ise; loş ışıklar altında maviye kaçan gri ten renginden söz ediliyor.
14-Uzaylıların diş yapısı hakkında hiç bir şey bilinmiyor.
15-Üreme organları ise hala sır niteliğinde. Bazı tanıklar, ne kadın ne de erkek üreme organına sahip olmadıklarını söylüyor. Klonlama ya da dünyada henüz bilinmeyen farklı yöntemlerle üredikleri düşünülebilir.
16-Kimi olaylarda dünya dışı varlıklar sanki aynı kalıptan yapılmışçasına birbirinin eşi, benzer görüntüler ve biyolojik özellikler taşıyorlar.
17-Beyin kapasiteleri bilinmiyor.
18-Kan... Bedenlerinde bir sıvı var ama bildiğimiz kana benzemiyor.
19-Beslenme... Katı ve sıvı besin ürünlerini tanımıyorlar. Ele geçen UFOların hiç birinde gıda maddesine rastlanmadı. Sindirim sistemi ve rektal bölgeye sahip değiller.
20-Söz konusu özellikler taşıyan dünya dışı varlıklara genelde insansı ya da hümonoid adı veriliyor. Ancak hangi güneş sisteminden geldikleri hala bilinmiyor. Bizim güneş sistemimizin farklı bir bölgesine ait olup olmadıkları hakkında da bilgimiz yok.
Evet, bu genel bilgilerden sonra Roswell otopsisi hakkında bazı yorumlarda bulunmak mümkün. Basına yansıyan "Otopsi Filmi" gerçek miydi?
Ayrıntılarını seçmekte zorlandığımız ameliyat salonunun orta yerinde, otopsi masasında  yatan  cesedin  boyu   1.40   civarında.   Baş   normal  insan  başının

neredeyse iki katı kadar gelişmiş. Gözler tıpkı bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz uzaylılarınki gibi kocaman, parlak ve siyah.
Ne başta, ne de bedenin diğer bölümlerinde tek bir tüye bile rastlanmıyor. Buna kaşlar ve kirpikler de dahil. El ve ayak parmaklarının sayısı ise altı. Karın hamile izlenimini verircesine şiş, oysa yapılan araştırmada varlığın içinde gelişmekte olan bir canlıya da rastlanmıyor. Dahası uzaylının cinsiyetini kestirmek de mümkün değil. Erkek ya da dişi olduğunu gösterir üreme organları bulunmuyor çünkü.
Buraya kadar Roswell yaratığının dış görüntüsü 20 maddelik listeyle kıyaslandığında benzer özellikler taşıyor... Ancak sıklıkla vurgulanan zayıf uzaylılar kavramından uzak olduğunu görüyoruz. Çünkü Roswell varlığı oldukça kilolu, yağlı, hatta gelişmiş kasları olan bir bedene sahip. Boyu tanıklıklarda söylendiği gibi kısa, ama bu kadar kısa boyda gelişmiş kas yapısı inandırıcı olamıyor...
Sonra izole edici beyaz giysilere bürünmüş doktorlar, alışılmış bir beceriyle cesedi parçalamaya başlıyorlar. Bisturi (görebildiğimiz kadarıyla) önce göğüs ve karın boşluğunu iki yana açıyor... Bedenden dışarı çıkartılan organlar, siyah beyaz ve titrek kamerayla çekilmiş, filmde dikkatimizi dağıtıyor.
Gerçek mi, yoksa dünyayla alay etmek amacıyla hazırlanmış bir kurgu mu karar veremiyorsunuz. Biraz daha dikkatle bakınca ya da göz ilk sahnelerin heyecanını atınca, bu ölü uzaylının pek de o kadar uzaylı olamayacağını düşünmeye başlıyorsunuz. Ekrandaki görüntü, bir uzaylının bedeninden çok, bir mankene benzemeye başlıyor...
Otopsi uzmanları ve işi iyi bilen patologlar filmi tekrar tekrar incelediklerinde filmin düzmece olma ihtimali üzerinde duruyorlar. Onlara göre dünya dışı bir varlık, iç organları ele alınmadan önce dış yapısıyla incelenmeli. Oysa otopside varlık incelenmiyor, adeta parçalanıyor. Doktorlar sanki cesedi önceden çok iyi tanıyorlarmış gibi hareket edip bedeni açmaya başlıyorlar.
Roswell Otopsisi'nden bir görüntü
Başın büyüklüğüne göre ise kafatasından çıkartılan beyin çok küçük kalıyor. Bu durumda beyinin de uygun büyüklükte olması gerekir. Bu otopsi gerçek patologlar tarafından değil, cerrahlar tarafından yapılmış. Oysa Amerikan Hava

Kuvvetleri USAF'ın dünyayı sarsacak bu olay için en iyi patologları çağırması gerekirdi. Neden sıradan cerrahlarla yetindiği düşündürücü.
Otopsi şartları da inandırıcı olamıyor. Çünkü gerçek bir ölüm sonrası incelemede varlığın ağzı açılıp bakılmalıydı, bu yapılmıyor. Ölü olduğu kabul edilen varlığın her iki eli de aynı biçimde duruyor ve parmaklan yukarı doğru açılmış. Böyle bir rastlantı kabul edilemez, ölüm sonrasında eller birbirinin kopyasıymış gibi görüntü alamaz.
Evet... Film sayısız uzman tarafından incelendi. Bu arada Kodak firmasıyla bağlantı kuruldu ve Kodak söz konusu filmin 1927, 1947 ya da 1967 yıllarından birinde üretilmiş olduğu raporunu verdi. En azından uydurma da olsa, sahneler demek ki geçmişte üretilmiş bir filme alınmıştı.
Dünya basını uzaysal otopsi tartışmaları yaparken, bu garip senaryoya, ünlü yönetmen Steven Spielberg ve 1947 kazasıyla ilgili çekeceği yeni filmi de girdi. Spielberg, Hollywood yönetmenlerinin belki de en Ufolojik olanıydı... "Üçüncü Türden Yakın Karşılaşmalar" ve "E.T." gibi unutulmaz başyapıtlarına, bir sonuncusunu ekleyerek unutulmaz bir üçleme yapmak istiyordu.
Büyük olasılıkla çekeceği son filmin adı da, "Majestic" ya da "Proje X" olacaktı. "Majestic 12", o yıllarda Başkan Truman'ın UFO olaylarını araştırmak amacıyla kurduğu örgütün adıydı. Bilim ve sanat çevreleri, Spielberg'in yeni filminde gerçek belgesel görüntülerle kendi çekeceği sahneleri birarada kullanacağını konuşur olmuştu... Acaba bu görüntüler Spielberg'in yeni filmi için özenle çekip dikkatle saklayamadığı sahnelerden mi ibaretti?...
Tüm bu sorular UFO çevrelerini kuşkuya düşürürken, yapımcı Ray Santilli'nin temsilcisi Chris Carey ismi kulağa gelmeye başladı. Chris Carey özellikle bilim kurgu filmlerinde kullanılan uzayla ilgili tüm nesnelerin ve uzaylı varlıkların kopyalarını üretmekteki başarısıyla tanınan bir uzmandı. Lasteksten yapılan figürler, usta ışıkçılar ve özel efektler sayesinde inanılmaz derecede gerçek görüntüsünü verebiliyordu...
Olaylar gittikçe dağılırken, parçalanan uzaylı cesedinin ne olduğu ise, gizemini koruyordu... Adli tabipler incelemelerini ancak televizyon ekranından yapabildiler. Ve sonuç bugün bile şüpheli... Bir gurup araştırmacı uzaylı varlığın gerçekliğini savunurken, geri kalanlarsa Amerikan Hükümeti'nin UFO gerçeğini küçültmek, alaya almak ve UFO araştırmacılarını halkın gözünde değersiz kılmak amacıyla bu sahteciliğe girdiklerini iddia ediyorlar.
Amerikan Hava Kuvvetleri 1947 kazasını önce kabullendi, daha sonra ise ellerindeki parçaların bir meteoroloji balonuna ait olduğunu ileri sürdü. Bu ani karar değişikliği huzursuzluk vericiydi. Kaza sonucu parçalanan uzay cismine UFO ya da Uçandaire adı verilse de, Roswell olayında parçalanan cisim üçgen biçimindeydi, yani tıpkı Kenneth Arnold'un gözleminde karşılaştığı üçgen biçimli uçan cisimler filosu gibi. Kimi tanıklarsa, parçalanan UFO'dan çıkan varlıkların yaşadıklarını söylediler...


Siyah beyaz görüntülerinden tanıdığımız ölü uzaylı büyük bir ihtimalle lasteks bebek olabilir. Ama yine de, bir varlığın kopyasını yapabilmek için, mutlaka gerçeğine bakılması gerektiği unutulmamalıdır... Model olmadan kopyası çıkartılamaz... Bu konuyu tek bir cümleyle, belki de en güzel şöyle toparlayabiliriz: Olay gerçek, ancak ekranlara yansıyan görüntüler sahte...
SİYAH ELBİSELİLER
Kanadalı Ufolog Kyle Blue, uzaylılar tarafından damgalanmış, üzerinde bilimsel araştırma yapılarak kanı tamamiyle çekilmiş çiftlik hayvanları üzerinde inceleme yapıyordu. Benzer türdeki olaylara UFO'ların sıkça görüldüğü şehir dışı tarımsal bölgelerde daha çok rastlanıyordu. Kyle Blue yine uzaylılar tarafından kaçırılan insanlar konusunda da ilginç fikirlere sahipti...
Bir süre sonra üç "Siyah Elbiseli" tarafından ziyaret edildi. Aralarında nasıl bir konuşma geçtiği asla öğrenilemedi. Ancak günün birinde, Kyle Blue evinde ölü bulundu. Garip olanı ölümün hemen ardından bilgisayarının hard diskinin de ortadan kaybolmasıydı. Arkadaşları çok önemli bilgilere sahip olan hard diskin, "Siyah Elbiseli Adamlar" tarafından alındığını öne sürdüler...
Biraz daha geriye 1976'ya gidelim...
İpnoz çalışmalarıyla tanınan Doktor Hopkins, bir uçandaire olayında kendisine verilen danışmanlık görevini sürdürüyordu... Araştırmaları sırasında bir gün, başta ona normal gelen bir telefon aldı. Arayan kişi kendini New Jersey UFO Araştırma Organizasyonu yetkilisi olarak tanıtıyordu. Hopkins tanışma isteğini kabul etti. Telefon konuşmasının hemen ardından evin arka kapısını aydınlatan ışığı yakmak istedi ancak ziyaretçisi çoktan kapıya varmıştı bile. Etrafta tek bir otomobil bile yoktu.
Bu kadar kısa süre içinde söz konusu kişinin eve ulaşmış olması inanılmazdı. Dr. Hopkins ziyaretçinin dış görünümden etkilenmişti. Baştan aşağı siyahlar giymişti konuğu, aşırı derecede bakımlı ve düzgün bir kıyafeti vardı. Siyah takım elbise, kravat, parlak siyah ayakkabılar ve şapka...
Adam şapkasını çıkarttığında Hopkins'in şaşkınlığı daha da arttı. Çünkü ziyaretçinin başı tamamiyle keldi, kaşı ve kirpikleri de yoktu. Yüz hatları uzak doğulularınkine benziyordu ve gözleri hafif çekikti. Cildi solgun beyaz, buna karşın dudakları koyu kırmızıydı. Bir ara eliyle dudaklarını sıvazlarken kırmızı ruj izi eline bulaştı ve dudakları da solgunlaştı.
Tuhaf adam Dr. Hopkins'ten UFO araştırmalarına son vermesini istedi. Konuşma biterken sanki adamın da enerjisi azalmaya başlamıştı. Bir robot gibi ağır ağır ve kesik sözcüklerle, enerjisinin azaldığını, gitmek zorunda olduğunu söyledi. Dr. Hopkins yolun öte yanında parlak mavi bir ışık gördü. Adam o ışığa doğru uzaklaşıp kayboldu!...


Sonraki günlerde Hopkins, bu ziyareti düşündükçe korkmaya başladı ve adamın dediğine uyarak UFO tanıklarından aldığı tüm bilgileri yok etti. Diğer yanda New Jersey UFO Araştırma Organizasyonu diye bir yer olmadığını da öğrendi. Bu garip olay, doktoru uzun süre etkisi altına aldı.

SİYAHLILARIN TAKİBİ

3 Mayıs 1975 günü Carlos de loş Santos Montiel, Piper Pa24 uçağıyla Meksiko City'e doğru uçuyordu. Birden uçağı anlaşılmayan nedenlerle sarsılmaya başladı. Carlos uçağının kanatlarına baktığında, kanatların üzerinde uçmakta olan, koyu gri renkli iki yabancı cisim gördü. Cisimler yaklaşık 10-12 metre çapındaydılar ve sanki Carlos'un uçuşuna eşlik edermiş gibi uçağın kanatlarından ayrılmıyorlardı...
Carlos büyük bir panik içinde kaçmaya çalıştı. Ustaca yaptığı manevraya rağmen yine de uçağının yabancı cisme hafifçe sürtünmesine engel olamadı. Bir kaç hafta sonra Carlos UFOlar hakkında konuşmak üzere bir televizyon kanalına davet edildi. Ancak programa gitmek üzere evinden çıktığında arabası iki siyah limuzin tarafından durduruldu. Limuzinlerden toplam dört adam çıktı. Kuzeyli tipinde, ciltleri son derece solgun renkli olan adamlar baştan aşağı siyah giyinmişlerdi!...
Tuhaf bir İspanyolca şivesiyle, aceleyle ve sanki ipnotize edilmiş gibi cümleleri sıralıyorlardı... Carlos'a; "Dikkat et genç adam... Senin ve ailenin hayatına değer veriyorsan, gördüklerinden kimseye bahsetme..." dediler. Sonra görevlerini başarıyla bitirmiş insanlara has bir tavırlı arabalarına binip uzaklaştılar... Carlos davet edildiği televizyon programına gitmekten vazgeçti...
Aradan bir ay geçti...
Joseph Ailen Hynek'in Meksiko City'e geldiğini öğrenen Carlos, bu defa onunla konuşmaya karar verdi. Hynek'in kaldığı otele gitti. Ancak daha otelin kapısından içeri girmeden, solgun tenli siyahlar giymiş bir adam tarafından durduruldu.
Adam: "Susmanız için sizi daha önce de uyarmıştık" dedi Carlos'a... Ve şöyle devam etti: "Problem yaratıyorsunuz ve bunlar gelecekte daha da tatsız bir hal alabilirler. Neden evden bu kadar erken çıktınız? Ne zamandan beri iş için bu kadar erken kalkıyorsunuz? Şimdi çabuk gidin buradanve bir daha da asla dönmeyin..."
Carlos uyarılan ciddiye aldı ve hemen ofisine geri döndü. Hynek ise konuğunu boş yere bekledi durdu... O günden sonra "Siyah Elbiseli Adamlar" Carlos'u bir daha rahatsız etmediler...


WASHİNGTON'DAKİ UFO'LAR

19 Haziran 1952 gecesi çok sayıda UFO'nun oluşturduğu filo ilk defa bu kadar net ve yakından Washington göklerinde izlendi. Radarlardan alınan sonuca göre cisimler gerçek üç boyutlu fizik nesnelerdi ve bir başka gezegenden gelmiş olabilecekleri üzerinde duruluyordu. Ancak henüz bu ziyaretin gerçekliği kanıtlanmadığına göre beklemekten başka çare kalmamıştı.
Dokuz gün sonra hava kuvvetleri tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Tanıklar tarafından izlenilen, fotoğrafı çekilen cisimlerin atmosfer sıcaklığını ölçmekte kullanılan bazı cihazlar oldukları bildirildi. Buna karşılık Amerikan Hava Kuvvetleri bilgi alma bölümü yetkilisi Komutan Boyd, FBI ajanı K.P. Keay ile bir görüşme yaptı ve görüşlerini şöyle bildirdi:
"O cisimlerin bir başka gezegenden gelmiş olma şansları yüksek. Şu anda teorimizi kanıtlayamasak da Dünya Dışı Ziyaretçiler gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bu yabancı cisimlerin dünya üzerinde var olan hiç bir ulustan ya da ülkeden gelmediği kesinleşmiştir."


15
3.BÖLÜM GÖZLEM RAPORLARI

GÖZLEM RAPORU 1

1901 Yaz ayları... ABD Küçük Frank'in gözlemi
Yirminci yüzyılın ilk yakın karşılaşmalarından kabul edilen bu olay, West Midlans'ta yaşandı. 1897 ve 1909 yılları; Amerika Birleşik Devletleri'nin hemen her yanında görülen "uçan gemi" filolarının ziyaretlerini sürdürdükleri tarihlerdir. Bu yıllar arasında Mars gezegeninin Dünya'ya olan uzaklığı en aza inmiş ve 80.000.000 km olmuştu.
Gözlemci o zamanlar henüz 10 yaşında küçük bir çocuktu. Bir öğleden sonra oyun arkadaşlarından ayrılıp evine dönmeye karar verdi. Kırsal kesimde ve geniş bir bahçeye sahip olan eve yaklaşırken, çimenlerin üzerine konmuş, yabancı, garip bir yapıyı gördü. Cisim dikdörtgen biçimde bir evi andırıyordu. Ancak çatı olması gereken yerin tam ortasından yukarı doğru uzanan küçük bir bölümü daha vardı. Pencereleri yoktu. Ama dışarıya doğru açılan bir kapıya sahipti. Cismin yüksekliği l m, uzun kısmı 1,80 ve kısa tarafı da 1,20 m kadardı. Kapı yüksekliği ise 60 cm kadar olmalıydı...
Frank'in şaşkın bakışları altında kapı açıldı ve dışarıya insan görünümlü iki adam çıktı. 30 ile 40 yaşları arasında olmalıydılar. Alıştığımız insanlardan farkları yoktu. Üzerlerine sımsıkı oturan, asker üniformasına benzer kıyafetler giymişlerdi. Yalnız başlarında, kulaklarını da örten yine sıkı başlıkları vardı. Başlıktan Frank'in anten diye tanımladığı uzantılar çıkıyordu. Bu antenlerin yüksekliği 23, çapı ise 7 cm çapındaydı.
Yabancılar ve Frank işaret diliyle anlaştılar. Adamlardan biri koluyla uzak durmasını işaret etti ve Frank'in cisme yaklaşmasını istemediğini belirtti. Frank geri gitti. Bu arada adamlar hızlı hareketlerle yeniden gemiye döndüler. Bir kaç dakika sonra, cisim çevresine parlak ışıklar yayarak, garip sesler çıkartmaya başladı. Havalandı ve gökyüzünde uçarak kayboldu.
Bazı komşular cisimden çıkan sesi duymuş, bazıları da cismi havadayken görme imkanı bulmuştu. Olay zamanla unutuldu... Frank hayatı boyunca bir daha UFO görmedi. Tuhaf yabancılarla da karşılaşmadı. Bu olaydan sonra aradan yılar geçti... Ve yetişkin bir kişi olduğunda, cismin UFO, adamların da "Dünya Dışı Ziyaretçiler" olduklarını kabullenmişti.


16
1897-1909 yılları arasında en çok ABD'yi etkileyen yoğun UFO gözlemleri yapılmıştı... Aynı.yoğunluktaki UFO dalgaları yıllar sonra, 1965 civarında yeniden tekrarlanacaktı...

GÖZLEM RAPORU 2


Şubat 1946 Sao Paulo Brezilya
Joao Prestes Filho'nun korkunç ölümü...
Ufoloji tarihinde çok az rastlanan ve bir dünyalının ölümüyle sonuçlanan bu olay; alıştığımız gözlem raporlarından çok, dehşet verici bir korku filmini hatırlatıyor. Kendisinden tanık yerine kurban olarak bahsedeceğimiz Joao, o zamanlar 40 yaşlarındaydı. Tarım ve ticaretle uğraşan, sağlıklı bir kimseydi. Olay günü, o zamanlar 39 yaşında olan ve 1972'de hala yaşayan arkadaşı Salvador dos Santos'la birlikte balık avına gitmişti...
Joao, karısı ve çocukları karnaval eğlencelerine katıldığı için, geri döndüğünde rahatça girebilmek amacıyla pencereleri açık bırakmalarını istedi. Akşam saat 19.00 civarında havanın güzelliğine karşın etrafa inen sis nedeniyle iki arkadaş evlerine dönmeye karar verip, ayrı yönlere gitmek üzere birbirlerinden ayrıldılar. Tam bir saat sonra Joao dehşet içinde ve bağırarak kız kardeşinin evine gitti.
Pencereden evine girmeye çalışırken, içeriden gelen ve gözleri kör edecek kadar kuvvetli bir ışık kaynağına maruz kaldığını, başım elleriyle korumaya çalıştığını ancak başarılı olamadığını söyledi. Daha sonra yere düşmüş, ancak şuuru yerinde kalarak bir kaç dakika kıpırdamadan beklemişti. Ardından yardım istemek amacıyla, yaşadığı köyün merkezine doğru koşmaya başladı.
İlk anda davranışları normal görünüyordu. Kız kardeşi Maria hemen komşularını çağırdı. Bu arada Joao hiç durmadan hikayeyi yeniden anlatıyordu. Yüz, baş, kollar, bacaklar gibi vücudunun açıkta kalan bölgelerinde herhangi bir yanık izi yoktu. Ancak hala atlatamadığı şokla gözlerini kocaman açmış, yüksek sesle olayı tekrarlıyordu...
Bir kaç saniye sonra da kabus başladı... Joao'nun sanki derisi incelmiş ve deri altındaki etleri görünür hale gelmişti. Saatlerce suda haşlanmış et parçaları gibi görünüyordu... Sonra etler kemiklerden ayrılıp düşmeye başladı!... Çene, göğüs, kollar, eller, parmaklar, bacakların alt kısımları, ayaklar ve ayak parmaklan parçalara ayrılıp düşüyordu...
Bazı et parçaları kemiklere yapışık halde sallanıyordu. Bir kaç saniye içinde öyle korkunç şeyler olmaya başlamıştı ki, hiç kimse Joao'ya dokunmaya cesaret edemiyordu. Yine de bilincini kaybetmemişti ve bu korkunç duruma rağmen acı hissetmiyordu... Ardından dudakları, burnu da düştü. Gözleri yuvalarından fırlamış, artık yerinde olmayan ağzıyla, anlaşılamayan sözcükler mırıldanıyordu. Giderek bunlar hırıltılara dönüştü...

Bu karışıklık içinde yakınları Joao'nun bedenini bir arabaya koyup yardım istemek amacıyla en yakın sağlık kuruluşuna götürmeye karar verdiler. Ama ne yazık ki Joao yola dayanamayarak vefat etti. Son anlarına kadar sanki başına gelen korkunç olayı anlatmak istermişçesine, boğazından çıkan korkunç hırıltılarla çevresindekilere ulaşmaya çalışıyordu.
Geride otopsi yapılacak ceset bile kalmamıştı. Dönemin ve şartların getirdiği bilgisizlik sonucu ölüm nedeni vücuttaki ağır yanıklar olarak bildirildi. Polis araştırma yaptıysa da sonuca varamadı. Tek ip ucu vardı, o da yakın çevrede yaşayan köylü halkın, olay gecesi gökyüzünde garip ışıklar görmeleriydi... Joao kızkardeşine anlattığı kadarıyla UFO benzeri bir cisim görmemiş, sadece kendi evinden çıkan güçlü ışık kaynağı nedeniyle ölmüştü. Dahası o yıllarda resmi Ufoloji henüz doğmamıştı bile...

GÖZLEM RAPORU 3

14 Haziran 1968 Arjantin Otele gelen uzaylı...
Söz konusu tarihte 19 yaşında olan Maria Pretzel, anne ve babasının sahip olduğu otelde çalışıyordu. Olay günü otelden ayrılan bir kaç turisti henüz uğurlamıştı. Ön kapıyı kapatmaya giderken, dışarıdan gelen güçlü mavi bir ışıkla ir kildi. Arkasına dönüp baktığında o yabancıyla karşılaştı... Adam gülümsedi ve Maria ile anlayamadığı garip bir lisanda konuştu. Sanki Maria'ya korkmaması gerektiğini söyler gibiydi...
Sonra adam sağ elini Maria'ya uzattı, dört parmağını kaplayan bir yüzüğü vardı ve genç kız bedeninin gerildiğini hissetti. Mavi renkli yüzüğü yaklaşık 10 cm genişliğindeydi. Adam yine mavi renkte, tek parça bir üniforma giyiyordu. Ayakkabıları parlak metalden yapılmıştı. Yabancının yüzü alıştığımız türden insanlara benziyordu. Sürekli gülüyordu ve dost bir ifadeye sahipti. Saçları beyaz denilecek kadar açık sarıydı. Yine açık renkli gözleri vardı ve dişleri parlıyordu. Sağ elinden ve ayaklarından çevreye beyaz bir ışık yayılıyordu.
Maria ondan korkmadı. Sadece adam kolunu kaldırdığında sanki kendisini çağırıyormuş gibi hissedip kontrolünü kaybetti. O zaman genç kız koşarak resepsiyona kadar geldi. Adam bu defa hızla ve biraz daha yüksek sesle konuşmaya başladı. O da resepsiyona geldi. Son derece yumuşak ve çevik adımlarla yürüyordu. Vücudu bir dansçınınki kadar kusursuzdu. Elini kaldırdığı zaman Maria tüm gücünü kaybetti. Elinde kristal bir küre tutuyordu. Çevreye ışıklar yayan dairesel cisim radar olabilirdi. Adam otel girişinde 5 dakika kaldıktan sonra döndü ve dışarı çıktı. O giderken kapı kendiliğinden kapandı!...
Baba Pedro Jacobo Pretzel, otele geldiği zaman kızım yatağında baygın buldu. Bir kaç dakika önce 20 numaralı oto yoldan otelin bulunduğu yere yaklaşırken,


18
taş döşeli yan yolda hızla ilerleyen bir araç görmüştü. Ancak arabadan çok makineye benzettiği aracın hızı karşısında hareketsiz kalmıştı...

GÖZLEM RAPORU 4

12 Kasım 1968 Fransa Doktor X'in davetsiz konukları
Dünya Dışı Varlıklar"ın insanlarla kurdukları temaslar çerçevesinde, kaçırılmadan öte bir ziyaret niteliğini taşıyan bir başka olayın kahramanı, Fransız Alpleri'nde yaşayan ve kendi alanında herkesçe tanınan Doktor X, adını ve soyadını gizli tutmayı tercih etmişti.
1 Kasım gecesini ertesi güne bağlayan saatlerde, Doktor X henüz 18 aylık oğlunun ağlamasıyla birden uyandı. Aslında çocuk ağlamıyordu ama sanki bir şey ister gibiydi. Bebeğin su isteyebileceğini düşünerek, karısını uyandırmadan yavaşça çocuk odasına gitti. Bebek yatağında ayakta duruyor ve büyük bir heyecanla pencereyi işaret ediyordu. Doktor X, panjurların arasından kıvılcım gibi parlayan ışık yansımalarını fark etti...
Doktor X yıllar önce Cezayir savaşına katılmış ancak geçirdiği mayın kazası sonucunda bacağından yaralanmıştı. O zamandan beri de sürekli topallayarak yürüyordu. Dahası 29 Ekim 1968 günü evinin bahçesinde ayağına batan dikenin açtığı derin yara sonucu, ayağı şişmiş ve doktor bu nedenle dört gün boyunca kıpırdamadan yatmak zorunda kalmıştı. Bu ayrıntılar doktorun yaşadığı deneyim açısından büyük önem taşıyacaktı.
Oğluna su getirmek için mutfağa doğru ilerlerken panjurların arasından aynı ışık patlamalarının devam ettiğini de görüyordu. Mutfağa girdiğinde saate baktı. Saati sabahın 03.55'ini gösteriyordu. Pencereyi açıp dışarıda neler olduğuna bakmak istedi. Evin bulunduğu nokta, çok geniş bir vadiyi bütün ayrıntılarıyla görmeye uygundu.
Pencereyi açtığında sağ taraftan tabak biçimli iki aracın geldiğini gördü. Ardından uçan nesneler havada birleşerek tek araç halini aldılar. Devasa boyutlardaki nesne Doktor X'in villasını bir kaç saniye süreyle kuvvetli bir ışıkla aydınlattı. Doktor şaşkınlık içinde gördüklerini anlamaya çalışırken nesne gözden kayboldu ve geriye sadece biraz duman kalmıştı... Doktor pencereyi kapatıp içeri girerken saati 04.05'i gösteriyordu.
Yaklaşık 10 dakika geçmiş olmalıydı... Buz dolabının üzerindeki bloknotu alıp gördüklerini yazdı ve resimledi. Hemen yatak odasına dönüp karısını uyandırdı. Ona az önce tanık olduklarını anlattı. Her ikisi de çok heyecanlanmışlardı. Ancak karısı birden: "Bacağın!..." diye bağırdı. O anda doktor odada son derece normal şekilde yürüdüğünü fark etti. Artık topallamıyordu... Dahası ayağındaki

 
-LÎ7
yaradan kaynaklanan şişlik ve iltihap da yok olmuştu... Yara izi neredeyse tamamiyle geçmişti ve ayağı normal görünümdeydi...
Doktor ve eşi bir süre daha konuşup, yatmaya karar verdiler. Ertesi sabah Doktor X'in karısı saat 10.00'da kalktığında eşinin hala uyuduğunu gördü ve onu rahatsız etmek istemedi. Doktor öğleden sonra ikiye kadar uyudu ve kalktığında önceki gece yaşadıklarını hatırlamıyordu!... Hatta kendi çizdiği resimleri ve notları gördüğünde bile olanlara hiç bir anlam veremiyordu...
Aradan bir kaç gün geçti...
Cezayir savaşında aldığı yara izleri de kaybolmuştu. Doktor artık normal bir insan gibi yürüyordu. Ama hala l Kasım gecesi yaşadığı şokun etkisini üzerinden atamamıştı. 17 Kasım günü Doktor X'in göbek çevresinde kırmızı renkli bir üçgen belirdi. Ertesi gün, oğlunun göbeğinde de yine kırmızı ancak daha küçük bir üçgenin oluştuğunu gördüler... Üçgenler bir kaç gün boyunca deri üzerinde kaldılar. Ancak bu sürede baba ve oğulda inanılmaz derecede ileri kabul edilebilecek paranormal yetenekler ortaya çıkmaya başladı...
Daha sonra yapılan araştırmada l Kasım gecesi, sabaha karşı saat dört civarında evlerine gitmekte olan bir gurup asker, Seat 1500 marka arabalarıyla Lerida Zaragoza yolunda ilerlerken, arabanın çalışmaz hale gelmesiyle durmak zorunda kaldıklarını bildirdiler. Aynı anda, yarım daire şeklinde devasa bir cismin, karşıdaki tepeden kendilerine doğru geldiğini, bir süre yükseldikten sonra da gökyüzündeki bir noktada sessizce durduğunu bildirdiler. Cismin gözden kaybolmasının hemen ardından araba yeniden çalışmaya başladı ve askerler yollarına devam ettiler.
GÖZLEM RAPORU 5
7 Ocak 1970 Finlandiya
Işık yaklaştıkça daha da kuvvetleniyordu...
Olay Helkinsi'nin 130 km kuzey doğusunda bulunan Heinola şehrinde yaşandı. Meslekleri dışında sporla ilgilenen ve kayak yarışmalarına da katılan iki arkadaş, 36 yaşındaki Aarno Heinonen ve 38 yaşındaki Esko Viljo söz konusu tarihte kayak yapmak amacıyla buluştular. Her ikisi de son derece sağlıklı yaşayan, hatta sigara bile içmeyen kişilerdi.
Sabahın çok erken saatlerinde kaymaya başladılar... Öyle ki güneşin ilk ışıklarına rağmen gökyüzündeki yıldızları görmek hala mümkündü. Isı 17 dereceydi ve rüzgar yoktu. Bir süre sonra durup dinlendiler. Aradan beş dakika geçmemişti ki, garip bir vınlama sesi duydular. Gökyüzünde hareket halinde ve onlara doğru yaklaşan bir ışık kaynağı gördüler. Işık yaklaştıkça daha da kuvvetleniyordu...


LAJ
Aarno ve Esko ışığın çevresinde dönen gri renkli, bulutu fark ettiler. Etrafa ışık yayıyor ve rengi gri ile kırmızı arasında değişiyordu. Diğer yanda bulutun üst kısmından dumanlar da çıkıyordu. İki adam hiç konuşmadan şaşkın bir halde karşılarında gördükleri buluta bakıyordu... Bulut 15 metre kadar yaklaştığında, iç kısmında yuvarlak bir nesne olduğunu gördüler.
Metal görünümlüydü ve alt kısmı tamamiyle düzdü. Yaklaşık 3 metre çapında olabileceğini düşünmüşlerdi. Alt kısmında üç adet yarım küre ve tam ortada da 25 cm çapında bir boru vardı. Cisim bir kaç dakika havada asılı kaldı, bu arada vınlama sesi hala duyuluyordu... Cisim yavaşça yere yaklaşırken ses de giderek çoğaldı. Az sonra gri bulut hafifledi ve dağıldı. Uçan nesne ile yer arasında sadece üç dört metrelik mesafe kalmıştı. Alt kısımdaki borudan bir ışık çıktı ve kar üzerinde daireler çizmeye başladı.
Tam o sırada Aarno Heinonen dışarıdan gelen bir güçle arkaya doğru itildiğini hissetti. Sonra aniden cismin altında, ışık huzmesinde ayakta duran yabancıyı gördü. Adamın elinde siyah renkli bir kutu vardı. Yuvarlak kutunun aralık yerinden nabız gibi atan, sarı bir ışık çıkıyordu. Adam 90 cm boyunda kadardı. Kollan ve bacakları çok zayıftı. Yüzü son derece solgundu. Burnu sivri bir gagayı andırıyordu. Küçük ve aşağıya doğru inen kulaklara sahipti. Üzerindeki giysi metalik yeşil renkte bir tulumdu. Dirseklerine kadar uzanan beyaz eldivenleri vardı. Koyu yeşil çizmeler giymişti.
Aynı adamı Esko Viljo da gördü. Dikkatini en çok çeken de adamın başındaki metalik kasktı. İki kayakçı şaşkınlık içinde cismi ve içinden çıkan yabancıyı izlerken, ziyaretçi hafifçe dönerek kutusuyla Aarno'yu işaret etti. Kutudan çıkan ışık gittikçe kuvvetleniyor ve gözleri kör edecek bir parlaklığa ulaşıyordu.
Bu arada cismin altından yeni bir sis dalgası yayılmaya başladı. Sisin arasından ışık kıvılcımları çıkıyor ve renkleri kırmızı, yeşil ve mor arasında değişiyordu. Işık kar üzerinde daireler çiziyordu. Daireler her seferinde biraz daha genişleyerek Aarno ve Esko'nun etrafı göremeyecek hale gelmelerine kadar büyümeye devam ettiler. Bir süre sonra "yabancı adamı" da göremeyecek duruma gelmişlerdi.
Gözlemin yaklaşık 1520 saniye sürdüğünü tahmin ediyorlardı. Gözlerini açtıklarında cisim gitmişti ve gökyüzü her zamanki sessizliğine bürünmüştü. Aarno ve Esko olay sonrasında korku hissetmediler. Her ikisi de sakindi. Öylece, konuşmadan, bir şey yapmadan durdular.
Geride kalan son sis kalıntılarının da dağılmasından sonra, Aarno vücudunun sağ tarafında his kalmadığını fark etti. Öne doğru adım atmak istediğinde yere yuvarlandı. Sağ bacağı ağrıyordu ve duyarlılığını tamamiyle kaybetmişti. Bir kaç defa ayağa kalkmayı denediyse de bunu tek başına yapamadı. İki kilometrelik yolu arkadaşının yardımıyla ve zorla yürüdü.
Babasının evine geldiklerinde durumu hiç iyi değildi. Sırtı ve tüm eklemleri feci şekilde ağrıyordu. Şiddetli baş ağrısı ve kusma başladı. Daha sonra tuvalete

           
LA J.
gittiğinde idrarırın koyu kahve renkte olduğunu gördü. Bu durum bir ay boyunca devam edecekti. Nefes almakta da güçlük çekiyordu.
Olay günü akşam saat 20.00'de doktor Pauli Kajanoja'ya gitti. Doktor tansiyonunu normalin çok altında bulmuştu. Şok geçirdiği belirtileri vardı. Aarno'ya bir uyku ilacı verdi. 8 Ocak günü doktor, Aarno Heinonen'i yeniden gördü ve bu defa sakinleştirici yazdı. Belirtiler azalmamıştı, hala eklemleri ağrıyor ve bazen de baş dönmesinden şikayet ediyordu. 14 Ocak'ta yeniden doktora gitmek zorunda kaldı. Bu defa doktor kendisine kan dolaşımını düzenleyecek bir ilaç verdi. Ancak şikayetleri devam ediyor ve çalışmasını engelliyordu.
Mayıs ayına gelindiğinde Aarno, hala şiddetli migrenden, ense, mide ve sırtındaki ağrılardan kurtulamamıştı. Sağ elinde büyük bir ağırlık vardı ve çalışamıyordu. Tanıdığı doktorlar çaresiz kaldı. Ona ne türlü bir ilaç vereceklerini bilemiyorlardı. Aarno hükümetten yardım istemeye karar verdi. Onu neyin bu hale getirdiğini anlamamıştı. Bir kez daha cismi gördüğü yere gitti ancak bu defa durumu daha da kötüleşti. Aynca kısmi hafıza kaybından da şikayetçiydi. Bir süre sonra yaşadığı olayı hatırlamakta güçlük çekmeye başladı.
Arkadaşı Esko Viljo'nun ise bu türlü sıkıntıları olmadı. Sadece cismi gördükten bir saat sonra yüzü şişti ve kızardı. Yürürken sendeliyordu. Doktor ona sadece uyku ilacı tavsiye etti. Ertesi sabah Esko dengesini sağlamakta güçlük çektiğini ve özellikle bacaklarında bir ağırlık kaybı hissediyordu. Doktor bu kez sakinleştirici ilaç verdi. Bir kaç gün başı ağrımaya devam etti. Göz doktoruna da gitmek zorunda kaldı, gözleri ağrıyordu ve şişmişti. 17 Ocak günü doktor muayenesinde durumu tamamiyle normal bulundu.
Daha sonra doktor Pauli Kajanoja yazdığı raporda her iki adamın da ağır şok geçirdikleri sonucuna varmıştı. Çevreye karşı ilgisiz davrandıklarını, ancak çok hızlı ve dağınık konuştuklarını da belirtiyordu. Özellikle Aarno'da görülen belirtiler bir miktar radyasyon almış kimselerinkini hatırlatıyordu. Yazık ki bunu ölçmek için gerekli cihazlara sahip değillerdi. Koyu renkte idrarı ise açıklamak imkansızdı.
Bir süre sonra Aarno ve Esko İsveçli bir gazeteci ve bir fotoğrafçı ve çevirmenle birlikte araştırma yapmak için cismi gördükleri yere gittiler. Ancak çok geçmeden beşinin de elleri kızarmaya başladı. Aniden hissettikleri baş ağrısı nedeniyle oradan ayrılmak zorunda kaldılar.
Çevrelerinde saygı ve güvenilir kişiler olarak tanınan Aarno ve Esko'nün böyle bir hikaye uydurmaya, ün kazanmaya ihtiyaçları yoktu. Dahası cismi gördükleri 7 Ocak gecesi, bulundukları yerin 10 km kuzeyindeki Imjarvi'de yaşayanlar gökte garip bir ışık gördüklerini belirtiyorlardı. Olayın bir başka garip yanı da, bundan bir yıl önce, Matti Kontulainen isimli 18 yaşındaki genç, aynı yerde garip bir ışık kütlesi gördüğünü rapor etmiş olmasıydı...

     
Esko susmayı tercih ederken, Aarno Finlandiya'lı araştırmacılara yaşadığı deneyimi anlatmaya başladı. Sonra garip bir şey oldu ve aslında 1964 yılında da bir UFO gördüğünü söyledi. 15 Ağustos 1972'ye gelindiğinde en azından yirmi üç kez UFO gördüğünü hatta UFOlardan çıkan "yabancılarla" görüştüğünü iddia ediyordu. Ve sonra o da birden temasçılar gurubuna katıldı...
Aarno arkadaşıyla birlikte yaşadığı o ilk deneyimine kadar UFO'larla ilgilenmemişti. Balık tutup spor yapmaktan hoşlanan sade bir insandı. Bekardı ve ailesiyle, elektriği bile olmayan bir evde yaşıyordu. Yaşadığı deneyimler 1980 yılında İngiltere'de çıkan "Flying Saucer Review" dergisinde yer aldı. Ancak 1973 yılından sonra hiç kimse Aarno ve Esko'dan haber alamadı. Onlar sanki garip bir biçimde ortadan kaybolmuşlardı... Onlara ne olduğu hiç bir zaman anlaşılamadı...
GÖZLEM RAPORU 6
22 Kasım 1974 Huesca İspanya Otostop yapan uzaylı...
Azize Cecilia Bayramı'nın kutlandığı 22 Kasım gecesi, bir gurup yemeğinden ayrılan ve isimlerinin gizli tutulmasını isteyen evli çift, hayatlarının en unutulmaz bayramını geçirdiler.
Yemeğin düzenlendiği lokantadan çıkıp arabalarına bindiler ve en kısa sürede eve dönmek amacıyla otoyolda ilerlemeye başladılar. Sürat yapmıyorlar ve kendilerini izleyen arkadaşlarının araba farlarını aynadan rahatça görebiliyorlardı. Evli çift konvoyun en başındaki arabadaydı. Bu nedenle yolun kenarındaki "adamı" da ilk onlar gördüler. Yolcu, yardım istercesine kollarını sallayıp durmalarını işaret ediyordu. Gecenin oldukça geç bir saatiydi ve çift "adama" yardımcı olmaya karar vererek durdular.
Karanlığa rağmen "adam"in saçında ve giysilerinde bir farklılık olduğunu sezmişlerdi. Boyu yaklaşık 1.90 m kadardı. Üzerinde tek parça, dikişsiz tulum benzeri bir giysi vardı. Lastikli ve parlak görünen kumaş yeşil elma rengindeydi. Giysinin üzerinde herhangi bir işaret ya da simge yoktu. Adamın yüzü uzun, beyaz saçları ise çok kısa kesilmişti. Teni İspanyollarınkine göre çok daha beyaz kalıyordu. Gözleri çekikti. En garibi de kaşlara sahip olmamasıydı...
Araba penceresine doğru eğildi ve sürücüyle yarıya kadar açık camdan konuşmaya başladılar. "Yabancı" İspanyolca konuşuyordu, ancak konuşmasında belli belirsiz bir kuzeyli aksanı seziliyordu. Sürücüden İngiliz anahtarı istedi. Ancak tanık böyle bir alete sahip olmadığını belirtti. "Yabancı" kısa ve kusursuz cümleler kurarken, çiftle son derece kibar şekilde konuşuyordu.
Ancak her iki tanığın ve özellikle de bayanın korktuğunu anlayınca, onlara korkmalarına    gerek    olmadığını    söyledi.    Ve    daha    sonra    da    kendisini

 
23
Barcelona'dan gelen bir doktor olarak tanıttı. Ancak ne yazık ki, o anki heyecan içinde tanık verilen doktor ismini tam olarak hatırlayamıyordu. Sadece soyadının Flor ya da bir başka çiçek ismi olduğu kalmıştı aklında.
"Yabancı" arabasının bozulduğunu söyledi. Panik içindeki çift biraz ilerdeki benzin istasyonundan yardım istemesini söyleyerek hızla uzaklaştı. Bu arada karşılarındaki düzlüğün tam ortasında, yarım ay şeklinde, ışıklı ve devasa bir cismin durduğunu gördüler. Cisim arabadan çok ışıklı bir atlıkarıncaya benziyordu. Olayın açıklanamayan diğer yönü de, yoldaki "yabancıyı" gördüklerinde, arkadan gelen diğer arabaların ortadan kaybolduğunu fark etmeleriydi.
Olaydan bir süre sonra tanık çift, yaşadıklarını araştırmacı ve yazar Juan Jose Benitez'e aktardılar. Benitez, soyadı Flor ya da benzeri bir çiçek ismi olabilecek doktoru aramak ümidiyle Barselona'ya gitti.
Barselona'da yaşayan ve Flor soyadlı doktoru bulmayı başardı. Ancak gerçek doktor raporda anlatılanlarla ilgisi olmayan biriydi. Öncelikle boyu en fazla 1.65 kadardı. Diğer fiziksel özellikleri de, otostop yapan uzaylıya kesinlikle benzemiyordu. Benitez Doktor Flor ile karşılaşmasında ne uzaylılardan ne de UFO'lardan söz etmedi. Oysa bir "yabancı" hala çözemediğimiz nedenlerde Barselona'lı doktorun kimliğini kullanmaya çalışmıştı.
GÖZLEM RAPORU 7
20 Temmuz 1977 Haçgediği Yaylası, Mersin Türkiye Mustafa Nar'ın uzaylıyla karşılaşması...
Gözlemin, daha doğrusu karşılaşmanın tanığı Mustafa Nar, söz konusu gece havanın bunaltıcı olması nedeniyle, bir tepenin en yüksek noktasında yer alan evinde değil, dışarıda açık havada uyumayı tercih etmişti.
Sabaha karşı 03.00 civarında aniden uyandı. Başını çevirip sol tarafa baktığında, kendisiyle aynı seviyede ve yattığı noktadan 20 metre kadar uzaklıkta, havada asılı duran cismi gördü. Cismi iki porselen tabağın ağız ağıza getirilmesine benzeterek tanımlıyordu. Üzerinde pencere ya da kapı benzeri bir şekil yoktu. Işık kaynağı, ay ışığı renginde parlıyordu.
Mustafa Nar heyecanlanmamaya çalışarak bu defa başını evinin bulunduğu yöne doğru çevirdi ve cismi gördüğünden beri nefes alamadığını fark etti. Tam o sırada evin köşesinden garip bir "varlığın" kendisine baktığını gördü. "Varlık" da sanki onun kendisine baktığını anlamış gibi Mustafa Nar'ın ayak ucuna, iki metre kadar yakınına geldi. Sonra da iri gözleri ile Nar'ı incelemeye başladı.
Varlığın başında diken ya da antene benzeyen çıkıntılar vardı. Bacaklarının olması gereken yerde sarılmış bobin türünde metal bir bölüm bulunuyordu.

   
Üstelik sarmal borunun içi boştu. Boşluktan çıkan hava ya da rüzgarla etraftaki otlar, dallar uçuşmaya başladılar. Ziyaretçi yerden bir karış kadar havada rahatça durabiliyordu. Bu arada arı vızıltısına benzer bir ses çıkartmaya başladı. Kayarak Mustafa Nar'ın tam üzerine kadar geldi, 45 saniye göğsünün üstünde havada durduktan sonra yeniden havada kayarak uzaklaştı.
Mustafa Nar yaşadığı panik içinde ne yaratığa, ne de garip cisme bakamadı. Büyük bir telaş içinde koşarak evine girdi. Yaşadığı ilginç olay Türkiye'nin ilk UFO dergisi olan "Planet Dergisi”nin 1982 yılında çıkan 16. Sayısı'nda yayınlandı.
GÖZLEM RAPORU 8 Mayıs 1979 Yalıhükük Kasabası, Bozkır, Konya Türkiye
Gözlemin ya da karşılaşmanın tek tanığı kasaba orta okulunda öğretmenlik yapan Burhan Yılmaz'dı. Yaşadığı olayı tam bir yıl sonra "Planet" dergisine bildirmiş, böylece başından geçenleri aktarmak imkanını bulmuştu.
Yılmaz, söz konusu gece 02.30 / 03.00 civarında açık arazide Ay'ı seyrederken gökyüzünden hızla yere doğru iniş yapan bir cisim dikkatini çekti. Yarım kubbe formundaki cisim Burhan Yılmaz'ın 100 metre kadar ilerisine iniş yaparken herhangi bir ses duyulmadı. Tanığın anlattıklarına göre cisim normal bir taksi boyunda ancak yüksekliği alıştığımız taksilerden
daha fazlaydı. Cismin yaklaşık bir metre etrafında manyetik alana benzer, gri renkte sis tabakası vardı. Tanığın hatırlayamadığı bir zaman süresinde hareketsiz kalan nesne, yine geldiği gibi gürültü çıkartmadan ve çok yumuşak bir şekilde havalanarak karanlık gökyüzünde kayboldu.
Burhan Yılmaz daha sonra arazide yaptığı araştırmalarda, cismin yere inişinden sonra toprakta herhangi bir iz, yanık ya da bozulma meydana gelmediğini bildirdi. Bu gözlemin ertesi gecesinde Yılmaz evinde tek başına kitap okurken saat 21.30 civarında kapı çalındı. Gelenler Burhan Yılmaz'ın o güne dek hiç görmediği, tanımadığı 30 yaşlarında üç erkekti... Dikkat çeken yönleri üçünün de takım elbiseli ve kravatlı olmalarıydılar. Yılmaz onları evine davet etti ve yabancılar karşılıklı yerleştirilmiş somyalara oturdular. İçlerinden biri 8 km ötedeki Ahırlı kasabasından geldiklerini söyledi.
Yılmaz onları dinlerken konuklarına çay hazırlamak için mutfağa geçti. Yaklaşık bir dakika sonra da odaya geri döndü. Ancak yabancı misafirler bıraktığı yerde değillerdi. Burhan Yılmaz şaşkın gözlerle boş odaya bakarken, önce adamların pencereden çıkmış olabileceklerini düşündü. Ancak demir parmaklıkların koruduğu pencerelerden çıkmaları imkansızdı... Kapıdan çıkmaları için de mutfağın önünden geçmeleri gerekiyordu ki, bu da olmamıştı!...

   
25
Burhan Yılmaz durumda bir gariplik sezdi ve hemen dışarı çıktı. Sokakta sadece kendi başına oynayan küçük bir kız çocuğu vardı. Yılmaz çocuğa evinden çıkan üç adamı görüp görmediğini sordu. Küçük kız da ileriyi işaret ederek adamların orada olduklarını söyledi. Burhan Yılmaz çocuğun gösterdiği yöne baktığında hafifçe hırlayan üç köpek gördü...
O sırada bir komşu kadın yanlarına geldi ve heyecanla gökyüzüne doğru uçan adamlar gördüğünü söyleyip bağırmaya başladı!...

      
26
4.BÖLÜM KAÇIRILMA RAPORLARI
KAÇIRILMA RAPORU 1
1942 Jumilla İspanya
Yıllar sonra ortaya çıkan büyük sır!...
Uzun süren bu dünya dışı temas vakası, 1942 yılında yaşanmış olmasına rağmen, olayın kahramanı ve tanıklarından olan, Prospera Munoz, henüz 8 yaşında küçük bir kızken yaşadıklarını ancak yıllar sonra, 1980'lerde hatırlayabilmişti... Prospera'nın deneyimi, en uzun süreli "Kayıp Zaman" vakası olarak kayıtlara geçti.
1942 yazında Prospera ve kendisinden iki yaş büyük ablası, tatillerini köy evlerinde geç iriyorlardı. Orada hem çocuklarla ilgileniyor, hem de evin ve tarlanın işlerini yapıyordu. Şehirden hayli uzakta yer alan evin bir de Liborio isimli bekçi köpeği vardı.
İlk karşılaşmanın yaşandığı gün, amca üzüm bağlarında çalışırken, Prospera da kapının önünde babasını bekliyordu... Baba Munoz üç dört günde bir bisikletiyle onları ziyaret edip yiyecek getirirdi. Ancak o gün nedense söz vermesine rağmen gelmemişti... Prospera pencereden yolu gözlerken birden o garip nesneyi fark etti... Şaşkındı...
Çünkü hayatında hiç bu renk araba görmemişti... Onun bildiği arabalar ya siyah olurdu ya da beyaz. Ancak garip makine yoldan değil, tarlaların yönünden geliyordu. Üzüm bağlarının arasından bu kadar rahat hareket edebilmesi de şaşırtıcıydı... Nesne eve iyice yaklaştı ve bir metre ötede durdu... Küçük kız babasının avcı arkadaşlarıyla birlikte gelebileceğini düşünüp ablasına seslendi ve arabayla geldiklerini söyledi. Ancak ablası Anita av mevsimi olmadığını hatırlatınca, Prospera yeniden pencereye döndü.
İşte o anda, aracın yanındaki iki yabancı erkeği gördü. Bu defa Prospera, gelenlerin tanımadıkları iki kişi olduğunu söyledi. Ancak Anita pencereyi kapatma fırsatını bulamadan, adamlar kapıdan içeri girmişlerdi bile... Üzerlerindeki giysi beyaz renkteydi. Karşıdan bakınca son derece normal görünüyorlardı. Biri gençti. 20 yaşlarında görünüyordu. Uzun boylu ve inceydi. Diğeri ondan biraz daha yaşlı, kırklarında gösteriyordu ve patron olduğu her halinden belliydi. Siyah saçları başına iyice yapışmıştı. O kadar ki, gerçek saçtan öte resim etkisi bırakıyordu. Siyah gözleri insanın içine işliyordu...
Genç yabancı evdekilerden su istedi. Anita suyu getirirken adamlar soru sormaya başladılar. Prospera bu konuşmanın sesli mi, yoksa telepati yoluyla mı


yapıldığını hatırlamıyordu. Genç adam getirilen suyu dudaklarına yaklaştırdı, ancak içmeden bardağı hemen yanındaki masaya bıraktı.
Yabancılar, küçük kızlara evde yalnız olup olmadıklarını sordular. Amcanın yakında çalıştığını öğrenince, bu defa silahlardan söz ettiler. Kızlar evde bir av tüfeği olduğunu, tüfeği amcalarının değil babalarının kullandığını söylediler. Ziyaretçiler şöminenin üzerinde asılı duran takvimle de ilgilendiler. Anita, takvimin nasıl kullanıldığını açıkladı. Bu defa resimlerle belirtilmiş olan Ay'ın evrelerini sordular.
Genç yabancı diğerine döndü ve: "Bunların yaşama süresi..?" gibi bir soru sordu. Ancak Prospera cümlenin geri kalanını hatırlamıyordu. Yaşlı olanı "hayır..." cevabını verdi ve insan türünün çok kısa ömürlü olduğunu söyledi. Kızlar büyük anne ve tanıdıkları diğer ihtiyarların yaşı hakkında bilgi verdiler. Adamlar tava, tencere tabak gibi mutfak eşyalarının saklandığı dolabı da merak etmişlerdi. Bu nesnelerin hangi amaçlarla kullanıldığını sordular. Sonra genç olanı yan odaya girmek istedi. Ancak diğeri onu durdurdu ve devam etmenin anlamsız olduğunu, gitmeleri gerektiğini hatırlattı.
Aralarında konuşmaya başladılar. Genç yabancı diğerine kızlardan hangisi seçeceğini sordu. Yaşlısı daha zeki olduğunu ileri sürerek Prospera'yı gösterdi ve yaşadıklarım ancak 30 yıl sonra ipnoz yoluyla hatırlayacağını söyledi. Bu konuşma sırasında adam gözlerini bir an bile Prospera'dan ayırmamıştı. Konuşma bittiğinde adamlar telaş içinde evden dışarı çıktılar.
Prospera yeniden pencereye dönüp garip araca bakmak istediyse de, ablası engel oldu. Ancak cisimden yayılan güçlü ışık pencerelerden evin her yanını doldurmuştu bile. Kızlar korku içinde bağırıyorlardı. Amcaları geldiğinde olanları anlattılar ancak hikayeleri pek de ikna edici değildi...
Sonraki saatlerde, Prospera elbisesindeki kırmızı renkli çiçek desenlerinin renklerini tamamiyle kaybettiğini gördü!.. Kızlar yemek hazırlamaya başladıklarında, masanın üzerinde metal bir cisim buldular. Daha önce hiç görmedikleri bu parçanın nereden geldiğini bilmiyorlardı. Adamların unuttuğunu ya da bıraktığını düşündüler. Prospera metal parçayı saklamak için amcasından izin aldı ve sonra da nesne ile oynamaya başladı.
Uzunluğu beş-altı santim, çapı iki santim boyutlarında silindir biçimli bir nesneydi bu. Sonra evde güvenli bir yere saklamaya karar verdi. O kadar gizli bir köşede sakladı ki, aradan geçen 30 yılda garip metal parçasını kimse bulamadı... Ancak yıllar sonra Prospera Munoz, oyuncağını sakladığı yerden çıkartıp yaşadıklarının kanıtı olarak gösterebilecekti...
Öğleden sonra kızların babası geldi. Baba ve amca yiyecek deposu olarak kullanılan odaya girmek istediler. Ancak bilinmeyen bir nedenle kapı kendiliğinden kilitlenmişti!... Bütün çabalara rağmen açmayı başaramadılar. Bunun üzerine kızları yeniden evde yalnız bırakarak tarlaya gittiler.

  
28
Prospera topuyla oynamaya devam ediyordu... Sonra birden yolun karşı tarafından gelen iki adam gördü. Önce babasının geri döndüğünü sandı. Ama hemen sonra bunlardan birinin sabah gelen genç "yabancı" olduğunu fark etti. Yanındakini ise ilk defa görüyordu. Aradaki fark bu defa çevrede yaşayan kasabalı İspanyollar gibi giyinmiş olmalarıydı. Ama en tuhafı güneşin parlak olduğu bir saatte genç yabancının elinde bir tür lamba ile gelmesiydi...
Lamba ile evin çevresini dolaştı ve yanındakine: "Evet.." dedi, "Burada sadece bir tane var. "Sonra Prospera'ya yaklaşıp ona bir şey bulup bulmadığını sordu. Küçük kız evet cevabını verdi. Adam onu iyi sakladın mı, diye sordu. Prospera yine evet dedi. Sonra genç adam, o gece evdeki üç kişinin ön taraftaki odada uyuması ve yiyecek deposuna girmemeleri gerektiğini söyledi. Prospera zaten kapıyı açamadıklarını söyleyince adam sanki sevinmiş bir yüz ifadesine büründü. Adamlar giderken Prospera'ya uzay gemisinin indiği tarafta oynamamasını da hatırlattılar.
Oysa meraklı küçük kız az önce geminin olduğu yere çıkıp baktığında, yerde dairesel biçimli yanık izine rastladı. Dahası evin hemen yakınında bulunan incir ağacı da, kısa bir süre sonra tamamiyle kuruyacaktı...
Gece olduğunda, Prospera aniden uyandı ya da uyandırıldı... Pencereden kendisine bakan bir adam olduğunu gördü. Yerinden kalkıp ona yaklaştı. Dışarıda iki kişi daha vardı. Üçü de gündüz gördüğü yabancılardı. Üzerlerinde dalgıç giysisi vardı. Prospera herhangi bir korku hissetmedi, olanlar ona son derece doğal gelmişti. Ziyaretçilerin isteği üzerine, yer yatağında uyuyan ablası ve amcasının üzerinden atladı, sokak kapısını açıp dışarı çıktı. Şimdi yabancıların yanındaydı. Ancak çıplak ayakla çıktığı için adamlar dönüp ayakkabılarını almasını istediler... O andan itibaren olanlar, Prospera'nın zihninde karmaşık bir anılar ve resimler yumağıydı...
Çok güçlü bir ışık kaynağının içine girdiğini hatırlıyordu. Gittiği yerde yine dalgıç kıyafetli adamlar gördü. Hepsi de çalışıyor ve merakla Prospera'ya bakıyorlardı. Sonra siyah düz saçlı bir kadın geldi ve Prospera'yı kolundan tuttu. Küçük kız eve geri dönmek istemediğini, onlarla gitmek istediğini söyleyince, şefleri gibi davranan yaşlı adam buna hemen karşı çıktı. Eve geri dönerlerken Prospera, hayatında hiç bu kadar mutlu olmadığını düşünüyordu. Ayrılmadan önce yaşlı adam Prospera'nın gözlerine baktı. Prospera Munoz yaşadığı sürece bu derin bakışın etkisi altında kalacağını biliyordu...
Ertesi sabah uyanmakta güçlük çekti ve ablasının zorlamasıyla kalktığında saat öğlen 12.00 olmuştu. Önceki gece olanları kesinlikle hatırlamıyordu. Ancak ayakları çamur içindeydi ve çimen lekeleriyle doluydu. Üstelik kirli ayaklarıyla çarşaflan da kirletmişti...
Aradan yıllar geçti...
1954'de ev başkalarına satıldı. Satın alanlar, bir gün iki yabancının gelip evde yaşayan küçük bir kızı aradıklarını söylediler. Aynı yıl annesi Prospera'yı göz


doktoruna götürdü. Doktor muayene sırasında ona gözlerini nasıl yaktığını sordu ve yüksek dozda radyasyon aldığım söyledi.
Geçen zamanla birlikte Prospera Munoz yaşadıklarını yavaş yavaş hatırlamaya başladı... "Dünya Dışı Varlıklar" tarafından kaçırılanlar hakkında okuduğu kitap ve yazılardan sonra ipnoz seanslarına başvurmaya karar verdi. Uzun süren ipnoz çalışmaları sonucunda bilinç altında gömülü kalan tüm anıları açığa çıktı. Eldeki veriler Prospera'nın çocukluğundan itibaren "Dünya Dışı Varlıklar" tarafından yıllarca gözlemlendiğini gösteriyordu.
Genç kızlık döneminde, babasının Jumilla'da işlettiği bara iki yabancı geldi. Dedektif Closeau tipinde pardösü giymiş kısa boylu iki adamdı bunlar... Pardösülerin boyu ayak bileklerine kadar uzanıyordu. Yüzlerini tamamiyle örten şapkaları ve camları buğulu gibi görünen gözlükleri vardı. Bara oturup sadece su istediler. Bir başka seferde ise, Prospera onlara benzer diğer iki yabancıyı, Alicante plajlarında gördü. Herkesin mayolarıyla güneşlenip denize girdiği sahilde, adamlar her zamanki gibi pardösü, şapka ve gözlükleriyle dolaşıyorlardı. Üstelik sahilde bulunanların da bir hayli dikkatini çekmişlerdi.
KAÇIRILMA RAPORU 2
5 Mayıs 1959 Santo Domingo Freddy Miller geri döndü mü?
B» olay "Bermuda Şeytan Üçgeni" bölgesindeki en tuhaf ve açıklanamayan kaybolma vakalarından bindir...
5 Mayıs 1959 günü Santo Domingo'dan yola çıkan bir tekne Boca Chica plajına doğru yol alıyordu... Tekne yolcuları; Freddy Miller, Maria Luisu Castillo, Mirtha Jorge ve Francisco Antonio ile Julia Altagracia Castillo adındaki çocuklardan oluşan bir guruptu... O gün deniz son derece sakin olmasına rağmen, bütün bu insanlar kayboldular... Ve tüm aramalara rağmen bir daha asla ortaya çıkmadılar!...
Ama gurubun içinde belki de en önemli isim Freddy Miller idi. Babası Kuzey Amerikalı bir subay, annesi ise Santo Domingolu Julia Otero idi. Freddy Miller sporculuğunun yanında, bu ülkede televizyon yönetmenliği ve yapımcılığı ile uğraşıyor, denizden, şiirden, yemek davetlerinden zevk alıyordu. Kendi yazdığı şiirleri etkileyici sesiyle radyo ve televizyon programlarında sık sık seslendirirdi. Üstelik gitar çalıp tangolar da söylerdi. Yakın arkadaşları onun kadar çok yönlü ve hayata bağlı birini daha tanımadıklarını belirtiyorlardı. Olay günü tekneyle denize açılırlarken grubu yakın arkadaşı Malono Quiroz uğurlamıştı.
Ertesi gün Miller'in kaybolduğu fark edildi ve arama çalışmaları başladı. Ancak sonuçlar   olumlu   değildi.   Hava   şartları   mükemmeldi  ve   kaybolmaları   için

  
mantıklı hiç bir neden yoktu. Belki de motorun bozulmuş olabileceğini düşündüler.
Meslekdaşı Manolo Quiroz'un sonradan belirttiğine göre Freddy Miller'in UFO konusuna büyük inancı vardı. Televizyonda "Dünya Dışı Varlıklar" hakkında program yapmış, hatta programda kullanmak üzere bazı uzaylı giysileri bile ısmarlamıştı. Tüm bu gelişmelerin en garip olan tarafı, Fredi Miller'in 1959 yılında Karayip Denizi'nde kaybolduktan tam 13 yıl sonra ortaya çıkmasıydı!... Bu yeniden çıkışın tanığı ise Virgilio Gomez Contreras adlı bir başka Domingo vatandaşıydı.
Virgilio Gomez Contreras 22 Eylül 1972 sabahı saat 08.45 ile 09.00 arasında, arabasıyla işe gitmek üzere yola çıktı. Saatte 40 km hızla ilerliyordu. Ancak bir süre sonra ileride, kendisine durması için işaretler yapan adamı fark etti. Önce durup durmamak konusunda emin değildi. Ama daha sonra karar vererek arabasını durdurdu. Tam bu sırada yoldaki adamın tamamiyle yeşiller giydiğini ve az ileride iki kişinin daha olduğunu gördü. Adamların askeri birlikten geldiğini ya da kaza geçirdiklerini düşündü.
Yeşilli adam normal şekilde yürüyerek arabaya yaklaştı, sonra da pencereden eğilerek kendisini tanıyıp tanımadığını sordu. Virgilio tanımadığı cevabını verdi. O zaman yeşilli adam, isminin Freddy Miller olduğunu ve Santo Domingo doğduğunu söyledi. Daha sonra da: "Siz benim boğulduğumu sanıyordunuz ama modern bir araç tarafından kurtarıldım.." diye devam etti.
Virgilio onu kurtaran bir helikopter miydi diye sordu. Yabancının cevabı "hayır" oldu. "Helikopterden daha modern bir araçtı. Bir modül, daha doğrusu sizin deyimizle bir UFO'ydu" dedi. Virgilio hala bunun şaka olduğunu düşünüyordu ama yine de ona UFO'nün nereden geldiğini sordu. Yeşilli adam tahminen Venüs'ten geldiğini söyledi. Teknede bulunan diğerlerinin kurtarılması mümkün olmamıştı, hem zaten onlar bu ortama Freddy Miller gibi uyum sağlayacak yapıya da sahip değillerdi.
Bu konuşmanın sonlarına doğru; yabancı, az ötede gizlenmiş halde duran UFO'yu gösterdi. Diğer iki adam, kollarını kavuşturmuş ve bacakları iki yana açık şekilde cismin hemen önünde duruyorlardı. O anda Virgilio bunun artık şaka olmadığını anlamıştı. Yabancıya buraya geliş nedenini sorduğunda, sorun çıkartan Milwaukkee çukurunda araştırma yapmak için olduğunu söyledi. Sorun depremlerden kaynaklanıyordu. 28 veya 29 Ekimde olabilecek bazı yer kaymalarını engellemeye geldiklerini açıkladı. Sonra soğuk bir tarzda Virgilio'ya geri çekilmesini, gitme zamanının geldiğini söyledi. Arabasının hemen çalışmayacağını, bir süre beklemesinin iyi olacağını da ekledi.
Virgilio arabayı çalıştırıp yola devam ederken dikiz aynasından adamların oval biçimli cisme doğru ilerlediklerini gördü. 500 metre kadar ilerledikten sonra yeniden geri dönüp neler olduğuna bakmak istedi. Arabadan çıktı, arkasına baktı ama hiç bir şey göremedi. Etraf tamamiyle sessizdi ve kimse yoktu.

        
ol
Bu olay Virgilio Gomez Contreras'ı fazlasıyla etkilemişti. Yaşadıklarını önce eşine anlattı. Çok geçmeden haber etrafa yayıldı ve gazetelere haber oldu. Araştırmacı ve gazeteciler olayı incelemeye başladılar. Öyküyü Virgilio gibi ciddi ve güvenilir tanıktan dinlemek olayın inanılırlığını arttırıyordu.
Anlam verilmesi son derece zor bir olaydı... Öncelikle yeşil giysili yabancının gerçek Freddy Miller'e ne kadar benzediği sorusu ön plana çıkmıştı. Virgilio'nün ifadesine göre yabancı konuşurken ne gülümsemiş, ne de yüzünde mimikler oluşmuştu. Sadece normal biçimde gözünü kırpıyordu. Kolları iki yana sarkmış halde araba penceresine doğru eğilerek konuşmuştu. Sesi normalden biraz daha kalın gibiydi ve hata yapmadan konuşuyordu. Elli yaşlarında görünüyordu. Boyu 1.77 ile 1.80 cm arasındaydı. Saçları pek de fazla sayılmazdı.
Parlak yeşil renkte, pilot giysisine benzeyen bir kıyafeti vardı. Sadece yüzü açıkta kalmıştı. Giysisi üzerinde dikiş izi, düğme, fermuar gibi ayrıntılar yoktu. Sol bileğinde koyu gri ve büyük bir saat taşıyordu. Deniz altına dalanlarındakine benzeyen bir saatti bu. Cilt rengi ise sarıya kaçan gri tondaydı. Araştırmacılar bu cilt renginin ancak bir ölüde olabileceği sonucuna vardılar!... Freddy Miller yoksa bir zombi miydi?...
UFO'nun yanında duran diğer iki adam konuşmaya hiç karışmadılar ve hareketsiz kaldılar. Onlar birbirlerine çok benziyorlardı. Fredi Miller'den daha esmerdiler ama onun gibi giyinmişler ve aynı tip saat taşıyorlardı. Sadece yürümeye başladıkları zaman Virgilio kollarının normalden çok daha uzun olduğunu fark etti.
Bu karşılaşmadan sonraki gün, "yabancı"mn bazı kehanetleri gerçekleşti. Virgilio'nün arabası nedensiz yere bozuldu. Tamirci çağırıldı. Arabanın aküsü değiştirildi ve baştan aşağı kontrol yapılmasına rağmen tamirci bozukluğun nedenini anlayamadı. Bütün ümitler kaybedildiğinde son denemeyle, şaşırtıcı biçimde araba yeniden çalışır hale geldi.
Diğer yanda Freddy Miller olduğunu iddia eden yabancının depremler hakkında söyledikleri de pek asılsız sayılmazdı. 18, 19, 20, 21, 22, 23, 25, 26, 28 ve 30 Eylül günlerinde sadece uzmanlar tarafından saptanan hafif şiddette deprem ve yer sarsıntıları meydana geldi. Hepsi de Mihvaukee bölgesinde olmuştu... O günden sonra Freddy Miller'den bir daha hiç haber alınamadı.
KAÇIRILMA RAPORU 3
Betty Luca 1973 ABD
İpnozun ortaya çıkarttığı gerçek...
Kaçırılmalar konusunun en çarpıcı örneklerinden bir diğeri de, Amerikalı Betty Luca'nın yaşadıklarıdır... İpnozla geriye dönüş seansları sonunda Betty Luka, 1973 yılından beri uzaysal varlıklarla temas kurduğunu hatırladı!...

   
2
Betty, UFOlarla ilgili bir kaç deneyim yaşamış olan Bob Luka ile evlendiğinde, eşinin sonraki günlerde bu konuda kendisine destek vereceğini bilmiyordu. Ancak tuhaf şekilde evli çift, ortak özellikler taşıyan beden dışı ufolojik deneyimleri paylaştılar.
1977 yılında ipnoz seanslarına başvurdular. Betty ipnoz altında geriye döndü ve disk şeklindeki bir araçtan çıkan, uzun beyaz giysili, ufak yapılı yaratıkların, evinin kapalı kapısından nasıl girdiklerini anlattı. Betty'nin, yabancılar tarafından fiziksel incelenme amacıyla araca götürülmesi de ilginçti. Ölüme yakın deneyimlerden hatırladığımız gibi; karanlık, uzun bir tünelden geçirilerek uçan cisme ulaştığını söylüyordu. Bu tipik "Astral Yolculuk" tanımlamalarının başlangıç noktasına benziyordu. Uzay aracında ölüm ve reenkarnasyonla ilgili hologram görüntülerini inceledi. Bu arada yabancılar Betty'e insanlığı ilgilendiren önemli bir konuda bilgilendirilmek üzere seçildiğini söylediler.
Sonraki yıllarda Betty'nin yabancılarla olan temasları arttı. Sadece ipnoz altındayken hatırlayabildiği bu temaslardan birinde, fizik bedenini geride bırakarak uzaylıların aracına doğru gidişini detaylarıyla hatırlıyordu. Sahne uzaylı varlıkların o garip kadının bebeğini dünyaya getirmesine yardımla başlıyordu. Kadın bildiğimize benzer bir doğum masasına yatırılmıştı ve Betty ona yardımcı olmak için bütün gücüyle alnına bastırıyordu. Yine de alışılmış bir doğum değildi gördükleri... Uzaylılar yeni doğan bebeğin ağız ve burnunu kapatarak havayı kesinlikle solumaması gerektiğini söylediler. Dahası bebeğin kulaklarına ve başının arka kısmına metal görünümlü bazı iğneler yerleştirilmişti.
Uzaylı varlıklar bebeğin göz kapaklarına bir operasyon uyguladıklarında Betty çok korktu ve hemen başka odaya götürüldü. Orada gördükleri ise daha şaşırtıcıydı... İkinci bir bebek, içinde sıvı bulunan cam havuzda yüzüyordu. Betty uzaylılara bütün bunları ne amaçla yaptıklarım sordu. Aldığı cevap hayli ilginçti. "Dünya Dışı Varlıklar" yakın gelecekte dünya ırkının tamamiyle kısırlaşacağını ve üreyemez duruma geleceğini söylediler. Bu türlü tıbbi çoğaltma yöntemlerini ise dünya ırkının sona ermemesi için yaptıklarını belirttiler.
Oysa konuyla yakından ilgilenen bazı UFO araştırmacıları, gerçek nedenin uzaysal varlıkların kendi türlerini geliştirmek ve gezegenlerindeki üremenin sona ermesini durdurmak amacıyla dünyalı kadınların rahimlerini kullandıklarını ileri sürmektedir.
Yine de Betty'nin "nöbetçiler" adını verdiği uzay varlıkları, dünyadan her türlü canlı örneği topladıklarını bildirdiler. Uzun zamandan beri dünyasal bitki ve hayvanlar üzerinde araştırmalar yapıyorlardı.
Örnekler konusunda Betty'nin aktardıkları bu kadarla kalmadı. İpnoz seanslarında Betty, uzaylıların kendisini Doğa Tarihi müzelerini hatırlatan bir mekana götürdüklerini söyledi. Burada bir gurup Güney Amerika yerlisi vardı. Yaşarken kullandıkları günlük eşyaları, giysileri ve ve doğal çevreleri içinde...

      
oo
Betty onların artık yaşamadıklarını anladı. Çünkü yerliler dondurulmuş ya da mumyalanmış insanlar benzeri kıpırtısız, cansız mankenler gibi gözlerini boşluğa dikmiş öylece bakıyorlardı.
Bu deneyimler Betty için kimi zaman yıpratıcı olsa bile, yine de dünya insanlığını bir konuda uyarmak için seçildiğini hissediyordu. Ancak geçen zamanla deneyimlerinin basına ve televizyona yansımasıyla hem Betty, hem de kocası Bob açıklanamayan sebeplerle izlenmeye başladılar. Evlerinin üzerinde saatlerce dönüp duran siyah, yazısız helikopter; arabalarıyla yolculuk ettikleri zaman da onları izliyordu.
Siyah helikopterler Amerikan Hükümeti'nin uzaylılara verdiği söylenen 51. Bölgede askeri güvenliği sağlamakla yükümlüdürler. Bugüne dek pekçok tanık Amerikan Hükümeti'nin "Dünya Dışı Varlıklar"la yaptığı teknoloji işbirliğinden ve Las Vegas'ın Kuzey doğusuna düşen 51. Bölgede sürekli devriye uçuşu yapan siyah helikopterlerden söz etmiştir.
Amerikan askeri yetkilileri tarafından kontrol altına alınmalarına rağmen, Betty ve Bob çifti araştırmalarından vazgeçmediler. Raymond Fowler beden dışı ve ölüme yakın deneyimlerle UFO kaçırılmaları arasında bir bağlantı olduğuna inanıyordu.
Betty deneyimlerinin en çarpıcı olanında, karşı konulmaz bir güçle beden dışına çekildiğini hatırlıyor. Önce mavi, daha sonra lavanta rengine bürünen bir ışıkla uzay aracına doğru çekilirken, hızla yükselmeye devam etmiş. Daha sonra ışık altın rengim aldığında, Betty kendi bedeninin de ışık saçmaya başladığını görmüş. Bu anlatılanlar, "Dünya Dışı Varlıklar"la yapılan görüşmelerden bir kısmının, fiziksel bedenle değil, astral yolculukla da yapılabildiğini açık bir şekilde göstermektedir.
Fowler, geçmişe yönelik araştırmalar yaparken, İsveç'te 1775 yılında basılmış ilginç bir kitapla karşılaşıyor. Kitap 12 Nisan 1671 tarihinde bir kadın ve bir erkeğin notere verdikleri yeminli ifadeden söz ediyor. Bu kişiler cücelere benzeyen peri insanların yaşadığı garip bir dünyaya götürülmüşler. Bu kadın ve adam çok uzun süren yer altı tünel yolculuğundan sonra, gümüş gibi parlayan metal kapıya getirildiklerini açıklamışlar. Kapının ardında nereden geldiği belli olmayan parlak ışıkla aydınlatılan bir salon varmış. Daha sonra cüce periler kadına doğum yapacak bir başka kadına yardım etmesini istemişler.
"Dünya Dışı Varlıklar"ın gezegenimizdeki etkinlikleri 17 nci yüzyıldan çok daha eski kaynaklarda da karşımıza çıkıyor. Babil halkı Kaideliler peri sınıfı diye bildikleri varlıklara inanırlardı. Bu sınıf dünya ile ilgili işlerden sorumluydu. Kaide dilinde onlara "ir" denirdi, yani bugünkü anlamıyla "nöbetçiler" . Bu varlıkların kimler oldukları günümüze kadar anlaşılamamıştır. Ancak ortada son derece açık ve net olarak bilinen bir gerçek var. O da tarihin geçmiş dönemlerinde gökyüzünden ışıklar içinde inen birtakım varlıkların dünyamızı belirli aralıklarla ziyaret etmiş olduklarıdır. Tarihi kayıtlar ve mitolojiler bunların sayısız örnekleriyle doludur...

  
"Dünya Dışı Varlıklar"ın insanlarla kurduğu yakın temaslar ve kaçırılmalar tarihinin çok eski dönemlerinde başlamış olsa da, dünya kamuoyuna bu konunun duyurulması, ancak 70'li yılların ikinci yarısından sonra gerçekleşebildi...
KAÇIRILMA RAPORU 4
Lori Briggs 1975 ABD
İri başlı zayıf varlıklar California'da...
Lori'nin deneyimleri 1975 yılında başladı. Uzaylıların ilk gelişinde elektrik jeneratörününkine benzeyen motor sesini duyduğunu söylüyordu.
İri başlı zayıf varlıklar Lori'yi bir ışık demetiyle yatağından alıp, evin duvarlarından geçirerek uzay gemisine götürüyorlardı. Tıbbi amaçlı bazı kontrollerden geçirdikten sonra da bir müzik notasına benzeyen tınıyla evine geri gönderiyorlardı. Tını Lori'ye mantraları hatırlatmıştı. Hatta daha sonra gevşeyip konsantre olmak, meditasyon yapmak amacıyla aynı sesi defalarca zihninde canlandırdığını belirtiyordu.
KAÇIRILMA RAPORU 5
7 Ekim 1973 Utah ABD
Pat Roach uzay gemisine kızlarıyla birlikte gitti.
İstatistikler söz konusu temasların daha çok gecenin geç saatlerinde gerçekleştirildiğini göstermektedir. Seçtikleri dünyalıyı yatağından, üzerinde gecelik ya da pijamaları varken uzay gemisine götürmelerine sıklıkla rastlanmıştır...
Olayın kahramanı Bayan Pat Roach, bir süre önce eşinden boşanmıştı ve kızlarıyla birlikte yaşıyordu. Söz konusu gece evinin salonunda kanapeye uzandı ve uykuya daldı. Ancak saatin gece yarısı on ikiyi vurmasıyla birlikte uyandı... Garip şeyler hissetmişti ama ne olduğundan emin değildi... Kızlar eve giren iki uzaylı adamdan söz ettiyse de, Pat buna inanmak istemedi ve hırsızlardan şüphelendi. Son zamanlarda komşu evlerin de hırsızlardan şikayetçi olduğunu hatırlayarak polisi aradı. Gelen iki polis memuru çevreyi araştırdılarsa da şüpheli bir şey bulamayarak geri döndüler. Ancak Roach ailesinin sinirleri hayli bozulmuştu. Bu nedenle geceyi bir arkadaşlarının evinde geçirdiler.
Aradan iki yıl geçti...
Kızlar hala uzaylı adamların geldiğine inanırken, Pat olayın basit bir hırsızlık girişimi olduğunda iddialıydı. Aslında ne yapacağını da bilmiyordu ve 1975 ilkbaharında "Sağa Dergisi"ne yazmaya karar verdi. APRO'da araştırma müdürü

 
35
Dr. James A. Harder'ın yardımıyla, Pat'in olayının incelenmesi gerektiğine karar verildi. Önce kayıp zaman diliminde neler yaşandığını anlayabilmek için ipnozla geriye dönüş çalışması uygulandı.
Doktor Harder, hem Pat'i, hem de kızlarını ayrı ayrı ipnoza soktu...
Pat Roach ipnoz altında 7 Ekim 1973 gecesi yaşadıklarını anlatmaya başladı. Gecenin geç saatlerinde ayak ucunda dikkatle kendisine bakan ufak boylu iki kişi tarafından uyandırılmış tı!.. Yabancılar Pat'in üzerine doğru eğilip onu kollarından tutarak ayağa kaldırdılar... Aynı anda Pat kızlarının başka varlıklarla mücadele ettiğini gördü... Önce hep birlikte havaya yükseldiler daha sonra da, sanki uçar gibi evden çıkıp evin hemen yakınında duran bir uzay gemisine götürüldüler...
Gemiye girdikten sonra Pat kızlarından ayrı odaya alındı. Uzun bir masaya yatırılarak önce jinekolojik muayeneden geçirildi. Bu arada "Dünya Dışı Varlıklar", Pat'e teknolojilerinin bir bölümünü gösterdiler ve yaşamının geçirmiş olduğu bazı anları yeniden yaşaması için ipnoz uyguladılar... Pat kızlarını merak ediyordu... Küçük kızı Debbie Hintli bir kız tarafından yönetilen makineye sokulduğunu söyledi. Aynı zamanda Debbie, bu makinede tanıdığı bazı komşularını da görmüştü ama bu komşular hiç bir şey hatırlamıyorlardı...
Büyük kız Bonnie de, ipnoza girdiği zaman annesinin yaşadığı deneyimi hatırladı. "Dünya Dışı Varlıklar"m yanında bir de insan olduğunu söyledi. Aynı adamdan Pat de söz etmişti. Ama Pat ve kızı birbirlerinden habersiz olarak ipnoz deneyiminden geçirildiler. Bu da doğruyu söylediklerinin en önemli kanıtıydı.
Uzaylılar yaklaşık 1.50 m boyunda, iri siyah gözlü ve soluk tenli varlıklardı. Burunları yoktu. Ağızın olması gereken yerde ise bir çizgi göze çarpıyordu. Ellerinde ikisi uzun biri kısa olmak üzere üç parmak vardı. Kıyafetleri üniformaya benziyordu ve parlaktı. Geniş bel kemerleri ve eldivenler taşıyorlardı.
Şüpheci araştırmacılar ipnozla da yetinmeyerek, Pat ve kızlarını yalan makinesine soktular. Sonuçlar olayın gerçekliğini kanıtlıyordu. Dahası Pat, yakın çevresi tarafından ciddi ve 'ağır başlı bir kadın olarak bilinirdi. Böyle bir yalan uydurması ya da şaka yapması için hiç bir nedeni yoktu.
KAÇIRILMA RAPORU 6
5 Kasım 1975 Arizona ABD Travis Walton vakası...
Bu garip kaçırılma olayı söz konusu gün, öğleden sonra saat 18.10 civarında meydana geldi... Yaşamını odunculukla kazanan yedi genç adamdan kurulu ekip, kamyonla   evlerine   dönüyorlardı.   Sonra   aralarından   biri,   diğerlerine   karşı

  
36
taraftan gözüne çarpan ışık patlamasını gösterdi... Yol hafifçe sağa kıvrılıyordu... Dönemecin sonuna geldiklerinde parlak ışığın kaynağını görebildiler... Metalik yapılı bir cisim ormandaki düz arazinin yaklaşık 5 metre kadar üzerinde ve 30 metre uzaklıkta havada asılı duruyordu...
O zamanlar 22 yaşında olan Travis Walton, kamyonda şoförün hemen sağ tarafında oturmuştu. Cismi gördüğünde grubun şoförü ve şefi olan Mike Rogers'dan hemen kamyonu durdurmasını istedi. Kamyonun durmasını bile beklemeden Travis aşağı atladı ve gökte hareketsiz duran nesneye doğru koştu. Daha iyi görebilmek için de, elindeki pilli feneri kullanıyordu.
Arkadaşları ona geri dönmesini ve çok dikkatli olmasını haykırırken, Walton hiç kıpırdamadan UFO'yu izlemeye devam ediyordu. UFO sanki devasa boyutlarda iki tabağın ağız ağıza birleştirilmesiyle inşa edilmiş gibiydi. Sonra cisimden geldiği sanılan ıslık sesi duyuldu. Travis Walton uzaklaşmak için geriye doğru bir kaç adım attı. Ancak arkadaşları cisimden çıkan yeşilimsi ışığın Walton'a uzandığını, vücudunun üst kısmından yakalayarak onu yerden kaldırdığına tanık oldular...
Rogers büyük bir tehlikeyle karşılaştıklarını anladı ve kamyonu çalıştırarak hızla bölgeyi terk etti. 500 metre kadar ileride durduklarında, dehşet içinde arkalarına baktılar. Travis'i en son gördükleri yerden yükselen ışık kaynağının, gökyüzünün kuzey doğu bölgesinde kaybolduğunu gördüler. Rogers bunun az önce gördükleri UFO olabileceğim düşünerek yeniden cismi gördükleri düzlüğe dönmeye karar verdi.
Adamlar 15 dakika süreyle çevrede Walton'u aradılarsa da, kendisine ait iz bulamadılar. Rogers en yakın yerleşim birimi olan Heber'e gidip durumu şerife bildirmeye karar verdi. Aslında oduncular bu konuda aralarında tartışıyorlardı. Walton'un kayboluşunu anlatsalar da, kimseyi ikna edemeyeceklerini düşünüyorlardı.
10 Kasım günü, oduncular yalan makinesi testinden geçirildiler. Araştırma boyunca Trais Walton'a zarar vermedikleri kanıtlandı. Başlangıçta genç adamı öldürüp cesedini gizlediklerinden bile kuşkulanılmıştı...
Yine 10 Kasım günü Travis'in kız kardeşi bir telefon aldı. Arayan Travis Walton'du. Genç adam kafası karışmış halde Heber'deki telefon kulübesinden aradığını söyledi. Dahası vücudunda dayanılmaz ağrılar vardı. Travis'in eniştesi Grant Neff, genç adamın annesinin evine gitti, erkek kardeşini Duane'i de aldı ve Travis'in tarif ettiği bölgeye doğru hızla yola çıktılar. Travis'i telefon kulübesinde yere yığılmış halde buldular. Yüzü solgundu ve yaklaşık beş günden beri traş olmamış gibi görünüyordu. Ama bunun dışında ciddi bir sağlık problemi yoktu.
Sonraki günlerde Travis Walton gazetecilerle UFO araştırmacılarının hedefi haline geldi. Bir gurup Ufolog kendisine ipnozla tedavi yapan bir şifacıyı önerdiler. Ancak sonunda APRO yani "Hava Fenomenleri Araştırma Organizasyonu" adına Çalışan tıp uzmanları ile görüşmeyi kabul etti. Uzmanlar


ve yetkili bilim adamları tarafından, Travis Walton'a bir dizi psikolojik testler uygulandı... Ve sonuçlar genç adamın doğruyu söylediğini gösteriyordu...
Ancak Walton, "Dünya Dışı Varlıklar"la gemide geçirdiği 5 günün sadece bir iki saatini hatırlayabiliyordu. Kendini, UFO'nun içinde düz bir masada yatar bulduğunda herhangi bir tıp merkezine kaldırıldığını sanmıştı. Ancak tavan normalden çok daha basıktı. Ve Travis'in göğsünde oval biçimli, metalik bir nesne vardı. Ceketi ve gömleği çıkartılmıştı. Dayanılmaz ağrılar hissediyordu. Odanın havası hem sıcak hem de rutubetliydi.
Travis'in olanları anlaması için bir kaç dakika geçmesi gerekti. Bulunduğu yeri tam olarak algıladığında ise, tanıdık bir tıp merkezinde olmadığını iyice kavramıştı. Yattığı masanın çevresinde, boyları 1.5 metreyi geçmeyen üç garip yabancı vardı. Başları zayıf, vücutlarına oranla son derece büyüktü. Solgun tenleri hemen göze çarpıyordu. Kocaman, parlak siyah gözlere, küçük burunlara ve yine küçük ağız ve kulaklara sahiptiler. Üzerlerinde koyu turuncu renkte, dikişsiz giysiler vardı.
Walton onları görür görmez ayağa fırladı. Yabancılar kendisine doğru yaklaşırlarken de yan tarafta gördüğü varil benzeri nesneyi başlarına atmayı tasarladı. Bir kaç saniye eline aldığı bu nesneyle yabancıları tehdit edip korkutmaya çalışırken, "Dünya Dışı Varlıklar"ın sessizce kapıdan çıkıp uzaklaşmalarına şaşırdı.
Onların ardından Walton da dışarı çıktı ve diğerlerinin tersine sol tarafa döndü. Kıvrımlı koridoru izleyerek bir çıkış kapısı bulmayı denedi. Sonra dairesel bir odaya geldi. Odada bir ekran ve karşısında küçük bir koltuk vardı. Travis Walton kendisine çok küçük gelen bu koltuğa oturmayı başardı. İlk gördüğü manivelaya dokununca tavandaki yıldızlar sanki hareket eder gibi oldular. Walton kolu eski yerine getirdi ve başka hiç bir şeye dokunmamaya karar verdi.
Az sonra kapıda bir yabancı daha belirdi. Ancak bu diğerlerinin tam tersine yaklaşık 1.80 metre boylarındaydı. Kestane rengi saçları ve kahve ile altın rengi arasında parlayan çok garip gözleri vardı. Travis'e yaklaşması için işaret etti. Bu arada genç oduncu yabancıya arka arkaya sorular soruyor ve bunların hiç birine cevap alamıyordu.
Yeni gelen adam sessiz şekilde Travis'i kolundan tuttu ve yeniden koridora çıkarttı. Bu defa sağ tarafa yönelip durdular. Adam hiç bir şeye dokunmamıştı ancak duvarda bir bölme açıldı. Birlikte küçük bir odaya girdiler kapı arkalarından kapandı. Hemen sonra karşı tarafta bir başka kapı daha açılacaktı...
Aşağıya doğru eğim yapan rampadan geçip silindir biçimli odaya geldiler. Bu geniş mekanda Travis oval biçimli ve daha önce gördüklerine benzeyen metalden yapılmış bazı cisimler olduğunu hatırlıyordu.

 
38
Uzun boylu yabancı ile birlikte yan tarafa geçtiler. Bu bölmede tamamiyle insan görünümlü iki erkek ve bir kadın vardı. Sonra Travis'e masaya yatmasını işaret ettiler. Genç adam karşı koyduysa da, "Dünya Dışı Ziyaretçiler" onu ikna etmeyi başardılar. Yüzünü oksijen maskesine benzer cihazla örttüler... Kısa süre sonra Travis kendinden geçmişti...
Travis Walton uyandığında kendisim Heber'in bir kilometre kadar ötesinde buldu. Yerleşim birimine doğru zorlukla ilerledi ve ailesine telefon etmeyi başardı. Yapılan testler Walton'un doğruyu söylediğini gösteriyordu. Yaşadığı bu garip deneyimden sonra UFO çevreleri tarafından yakından tanınan Travis Walton, kaçırılmasıyla ilgili bir kitap yazdı.
Yıllar sonra kitabından uyarlanan bir de sinema filmi çekildi. Ülkemiz televizyon kanallarında da gösterilen bu film, ne yazık ki Walton'un yaşadıklarını gerçekçi bir anlatımla yansıtmaktan çok uzaktaydı. Neredeyse korku ve gerilim sineması havasında çekilen film, Walton'un ne ipnoz altında anlattıkları, nede kitabında yazdıkları ile benzeşmiyordu. Gerçekte Walton "Dünya Dışı Varlıklar"la birlikte geçirdiği sürede, ruhsal ve bedensel yönden ölümcül bir yara almamıştı. Varlıklar onu doğrudan doğruya tehdit etmemişlerdi.
Sonradan çekilen filmde; senaryo gereği uzay gemisinin yerçekimsiz ortamında, havada yüzen parçalanmış cesetler, önceki kurbanlardan geriye kalan gözlük, ayakkabı gibi kişisel eşyalar dikkati çekiyordu. Oysa Travis Walton ne anılarında, ne de verdiği raporlarda bunlardan kesinlikle söz etmemişti.
Şu ana kadar rapor edilen tüm kaçırılma vakalarında, tanıklar uzay gemisine götürüldüğü andan itibaren; ne şiddete maruz kaldılar, ne de bir başka dünyalıya kasıtlı olarak zarar verildiğini gördüler.
KAÇIRILMA RAPORU 7
1976-1990 Brezilya
Uzay gemisindeki ameliyat ve röntgende çıkan cisim...
Kendisini Carmen takma adıyla tanıtan Brezilya'lı bir kadın, 15 Ekim 1990 günü "UFO"lar ve "kaçırılmalar" hakkında verilen konferansı dinlemeye gitti. Toplantıdan ayrıldıktan sonra, 1984 yılında bazı tıbbi kontroller için çektirdiği kafatası röntgenlerini hatırladı. Ancak çekilen bu röntgen filmlerinde, kafatasının sağ tarafında yer alan dairesel ve metalik bir cisim çok net şekilde görülüyordu.
Mantıksal hiç bir açıklaması olmayan bu cismin başına nasıl yerleştirildiğini ve neler olduğunu anlamak için Carmen UFO araştırmacısı Arismaris Baraldi ile görüştü ve ipnoz seanslarına katılmayı kabul etti.


39
Ufoloji
Ancak araştırmalar bu kadarla da kalmadı... Daha sonra çekilen röntgen filmlerinde, metal nesnenin kafanın sağ tarafından sol tarafına geçtiği görüldü... Carmen alay konusu olmamak için yaşadığı bu garip deneyimi herkesten saklıyordu. 1990 Martı'ndan itibaren bazı telepatik mesajlar almaya başladı.
Carmen'e bilgi veren varlık, kendisini "Defe" adıyla tanıttı. Alfa Centauro Sistemi'ne bağlı Centrus Gezegeni'nden bir uzay gemisinin kaptanı olduğunu söylüyordu...
Carmen bu mesajlardan sonra akıl sağlığından şüphe etmeye başladı. Röntgende çıkan cismi ve kulağına fısıldanan mesajları unutmaya çalışsa da, iletişim öncekinden daha hızlı şekilde devam edecekti. Bir defasında "Defe" adındaki varlık Carmen'in mutfağında maddeleşti. Bu görüntü karşısında Carmen'in evinde beslediği kedisi ve köpeği adeta felç olmuş gibi hareketsiz kalmışlardı... Olaylar bununla da kalmayacaktı...
M Başın üst kısmına yerleştirilen cisim, röntgen filminde net bir şekilde görülmektedir.
Bir başka gün, Carmen arabasıyla giderken, garip bir gücün etkisiyle, arabasıyla birlikte yukarı çekilerek uzay gemisine alındı. Yapılan ipnoz çalışmaları sonucunda, kurulan temasların çok daha eski yıllardan geldiği öğrenildi.
1976 yılında Carmen gemiye alınmış ve burada yapılan ameliyatta, beynine yerleştirilen cihaz sayesinde yaşadığı tüm deneyimlerini unutması sağlanmıştı. Cismin diğer görevi de Carmen'in zihinsel dengesini düzenleyip, gelecekteki temaslara hazırlanmasını sağlamaktı. Carmen bu ameliyattan hemen önce "Defe" ve diğer varlıkların kendisine hafifçe dokunduklarını ve bu sayede havaya yükselerek bir ameliyat masasına yatırıldığını hatırlıyordu...
Centrus'dan geldiklerini söyleyen varlıklar, Carmen'in fiziksel ve ruhsal sağlığının bozulup, sarılık başlangıcı nedeniyle Sao Paulo'daki bir kliniğe yattığı dönemde, onunla ilk temasları kurmaya karar vermişlerdi. Bu dönemde beden ve ruh arasındaki uyum bozulduğundan kaynaklanan gevşeme halinin, onun dışarıdan gelecek etkileri alması ve kanal açılması daha kolay olmuştu.
Carmen'e kaderini belirlemek için bir şans verildi. Ona eğer isterse temaslara son verebileceklerini ya da devam etmeyi seçerse bunun hayatı boyunca süreceğini açıkladılar... Carmen devam etmek istediğini söyledi...


KAÇIRILMA RAPORU 8
5 Nisan 1978 Soria İspanya Köpeğiyle birlikte kaçırıldılar...
Julio Fernandez "Dünya Dışı Varhklar"la ilk ve son karşılaşmasını yaşadığında 30 yaşındaydı. Evliydi ve 2.5 yaşında bir çocuğu vardı. O zamanlar ticaretle uğraşıyordu. Daha önce veterinerlik fakültesinde üç yıl eğitim almış ancak daha sonra bu eğitimi yarıda kesmişti.
Kaçırılanların pek çoğunda olduğu gibi ruhsal ve bedensel açıdan tümüyle sağlıklıydı. Alkol ya da benzeri uyuşturucu madde bağımlılığı yoktu ve sade bir yaşam sürdürüyordu. Pek de fazla kültürlü sayılmazdı. Hayatı boyunca ne doğaüstü konularla, ne de UFOlarla ilgili tek satır bile okumamıştı...
Olay sabahı saat üç buçuk civarında köpeğini ve av tüfeğini alarak arabasına bindi ve Barselona'dan Soria kasabasına uzanan yola çıktı. Amacı erken saatlerde kırsal alanda avlanmaktı. Ancak o gün her zamankinin tersine, normalde avlandığı bölgenin aksi yönünde ve aşırı hızla ilerliyordu. Yanından asla ayırmadığı köpeği Muş ile sohbet ederken, araba teybinde Arjantinli şarkıcı Jorge Cafrune'nin kasetini dinlemekteydi. Kaçırılmasından sonra, kasette kimi bölümlerin silindiğini fark edecekti...
Bir süre sonra av için saatin çok erken olduğunu düşünerek, yol üzerindeki barlardan birinde durup kahve içmeye karar verdi. Saat dört buçukla, beşe çeyrek kala arasında Hostal 113 adlı yerde durdu ve içeri girdi... Barla ilgilenen tek garson vardı. Adam uzun boylu ve sarışındı. Julio ilk anda garsonun peruk takıyor olabileceğini düşündü. Üstelik garsonun ellerinde plastik ameliyat eldivenleri vardı. Barda kaldığı süre içinde Julio ona tuhaf gelen iki ya da üç şeyi fark etti. İlki yirmi dakikalık sürede bara kendisinden başka kimsenin girmemesiydi. Normalde bu tip yerlere diğer avcılar, devriye gezen polisler ya da kamyon şoförleri uğrardı.
Garsona gelince... Davranışları işini bilen usta bir garsonunkine hiç benzemiyordu. Dahası mekanda çok güçlü bir çam kokusu vardı ve adamın kısa süre önce etrafı çam kokulu temizlik malzemesiyle sildiği belliydi. Aynı çam kokusunu Julio götürüldüğü uzay gemisinin içinde de duyacaktı... Ancak bu gerçekte ozon kokuşuydu... Garsonla aralarında geçen konuşma da sıra dışıydı... Julio ipnoz altındayken bile konuşmayı tam olarak hatırlayamadı.
Daha ileriki tarihlerde araştırmacılar Hostal 113 barının sahibiyle konuştuklarında, patron barını asla sabah sekizden önce açmadığım belirtmişti. Ayrıca iş yerinde tarif edildiği gibi bir garson da çalıştırmıyordu!...
Julio bardan çıktığında saat altıya çeyrek kalayı gösteriyordu ve 50 km uzaklıkta olan Medinaceli'ye varması yarım saat sürdü. Tepeye tırmanırken motorun sesini daha iyi duyabilmek için kaseti kapattı. Julio'nun şuurlu halde anlattıkları

  
burada sona eriyordu... Bundan sonra yaşadıklarını ise ipnoz altındayken hatırlayıp aktaracaktı...
Bir başka önemli ayrıntı da, yolculuğun başından beri, Julio'nun arabasını bir kaç metre yükseklikten izleyen ışık yumağının ona eşlik etmesi ve isteği dışında planladığından farklı yöne doğru çekilmesini sağlamasıydı. Julio hızla tepeye doğru tırmanırken arabası aniden durdu... Motor çalışmıyordu... Elektrik sistemi çökmüştü... Ve yeni değiştirilmiş olmasına rağmen arabanın aküsü de çalışmaz hale gelmişti...
Araba teybine gelince, o hala çalışıyordu ancak içindeki kaset yer yer kesintilere uğrayıp silinmişti. Julio önce bozuk kaseti atmayı düşündüyse de sonra bundan vazgeçti. Mekanik saati de durmuştu. O günden sonra pekçok saat tamircisine götürdüyse de tamir edilmesinin imkansız olduğu cevabını aldı. Saat tam ikiye yirmi kalada durmuştu...
Köpeği Mus, birden hırlamaya başladı. Tüyleri dikilmişti ve son derece huzursuz şekilde yaklaşan tehlikeyi haber vermeye çalışır gibiydi. Julio onu daha önce hiç böyle görmediği için korktu. Mevsim kıştı ve bozkırda bulunuyorlardı. Julio kurtları düşünerek tedbir almaya karar verdi. Arabadan tüfeğini aldı ve daima cebinde bulundurduğu beş adet mermiyi tüfeğe yerleştirdi. Köpek hala hırlamaya devam ederken, Julio karsı yoldan gelen insan figürlü bir kaç gölgeyi fark etti. Bir süre sonra, gelenlerin parlak kıyafetler giydiklerini gördü. Pastel yeşil renkteki giysilerden etrafa hafif bir ışık yayılıyordu.
Dalgıçlarınkine benzeyen, tek parça dikişsiz bir tulumdu bu ve ayak bileklerine kadar iniyordu. Kumaşı yumuşak, lastikli ve yağmur geçirmez görünümündeydi. Üzerinde herhangi bir yazı ya da işaret yoktu. Ve hiç bir şekilde kırışmıyordu. Sıkı giysinin altından kasları rahatça görülebiliyordu. Ayaklarında ise, yine aynı maddeden yapılmışa benzeyen botlar vardı.
Başlarım ve omuzlarını örten bir tür kapüşon giymişlerdi ve sadece yüzleri açıktaydı. Çok uzun boylu, geniş omuzlu, atletik yapılı erkeklerdi bu gelenler. Ancak kafa yapıları inanılmaz büyüklükteydi ve gözleri de normal bir insanınkine göre çok daha iriydi. Parlak mavi gözleri hemen dikkat çekiyordu. Yüzlerinde kaş, kirpik, ya da saç türü herhangi tüylü bir bölge yoktu.
İki adam Julio'nun yarım metre yakınma kadar geldiler. Julio korkmamıştı ancak büyük bir şaşkınlık içindeydi... Yabancıları ısırmaması için, köpeğini de sakinleştirmeyi başardı. İlk andan beri onların bu dünyadan olmayan "yabancılar" olduklarını anlamıştı. Ancak bunu nasıl hissettiğini kendisi de bilmiyordu. Ziyaretçilerin varlığı Julio üzerinde huzur ve barış hissi uyandırdı. Sanki çok uzun zamandır görmediği eski ve sevgili dostlarıyla yeniden karşılaşmış gibiydi.
Adamlar kendisiyle konuşmaya başladılar. Julio başlangıçta konuşmanın ses ve ağız yoluyla olduğunu zannetti. Ancak dudaklarının kıpırdamadığım görünce, bunun   zihinsel   yani   telepati   ile   yapıldığını   anladı.   Ziyaretçiler   Julio'ya

  
korkmamasını, kötü bir şey olmayacağı sadece kendisiyle gelmesini istediklerini söylediler. Sanki asıl ilgilendikleri köpeği Mus idi ve onu incelemek isterken sahibini de yanlarında götürmeleri gerektiğini düşünmüşlerdi.
Geri dönmeye söz veriyorlardı. İfadeleri emretmekten uzak, sadece kibar bir davet niteliğindeydi... Julio merakla bu daveti kabul etti. Silahım omzuna aldı ve yürümeye başladı. "Yabancılar" yürümüyor sadece yolun üzerinde süzülüyorlardı...
35-40 yaşında görünüyorlardı. Davranışları sakin ve telaşsızdı. Kollarını ancak gerekli olduğu hallerde hareket ettiriyor, bunun dışında vücutlarına sımsıkı yapışık konumda bırakıyorlardı. Fiziksel açıdan sağlam yapılı ve güçlü insanlara benziyorlardı. Boyları neredeyse iki metreye kadar uzanıyordu ve geniş kafa yapılarıyla Amerikan futbolu oynayan sporcuları hatırlatıyorlardı.
Kolları ve elleri çok uzun olmasına rağmen, el parmakları bir piyanistinki gibi inceydi. Ağır iş yapmamış bir sanatçınınkine benzeyen elleri, bedenin geri kalan atletik yapısıyla zıtlık oluşturuyordu. Ancak her şeye rağmen onlar gerçek insanlara benziyorlardı. Yani robot ya da hologramik görüntüler değillerdi. Julio gözlük veya sakal taksalar Kuzey Avrupa insanlarına çok kolay benzeyebileceklerini düşündü.
Kısa süren yürüyüşten sonra ziyaretçilerle birlikte araçlarının bulunduğu düzlüğe geldiler. Julio gördüğü nesne karşısında büyük şaşkınlık geçirdi çünkü cisim yaklaşık 70 m uzunluğunda bir uzay gemisiydi. Yerden yüksekliği 4 metreydi. Ana yoldan uzakta, kimsenin dikkatini çekmeyecek tarlalar arasında gizlenmişti. En azından üç ya da dört katlı bir yapısı vardı. En tepedeki kubbesiyle zemini arasındaki mesafe 1520 m kadar olmalıydı.
Dış yüzeyi tamamen metalikti. Kubbenin çevresini dairesel kuşatan geniş ve yayvan bölgeden farklı renklerde ışık patlamaları çıkıyordu; mavi, yeşil, sarı ve diğer renkler... Geniş bir yüzüğe de benzetilebilen dairesel kısım, sağdan sola döner gibiydi. Kubbenin hemen altında, daha sonra kontrol odasının pencereleri olduğu anlaşılan üçgen ve karanlık görünüşlü bölmeler vardı. Üçü birlikte araca doğru ilerlediler...
Şimdi devasa metalik bir şemsiyeye benzeyen gövdenin altında bulunuyorlardı... Cismin yüzeyi pürüzsüzdü. Gemiye yaklaşırken Julio güçlü bir çam kokusu duydu. Daha sonra gemide de aynı kokuyu fark edecekti. Julio'nün üzerinde taşıdığı av tüfeği ve bıçağı arkaya doğru çekiliyordu... Bu da ortamda güçlü bir manyetik alan bulunduğunun işaretiydi...
Julio bu yaşadıklarına bir anlam vermeye çalışırken; geminin merkez noktasından aşağı doğru inen silindir biçimli metalik bölge, yerden bir karış yükseklikte durdu. Yüksekliği 4 m, çapı ise 2.5 m civarında olan silindir, sessizce yere inmişti. Cisim yüzeyinde daha önce fark edilemeyen metalik bir kapı açıldı ve Julio'nun "uzaysal" diye tanımladığı garip bir ışıkla aydınlatılan oda göründü. Işık son derece parlak ve saf olmasına rağmen yine de gözü rahatsız etmiyordu.

                                     
Yine de Julio içeri girmeden önce biraz ürktüğünü itiraf etti. Ancak içeri ilk adımı attığında kendini 2.5 m genişlikte ve 3 m yüksekliğinde silindir biçiminde bir asansörde buldu. Duvarlar geminin dış yüzeyi gibi aynı maddeden yapılmıştı. Tavan cam ya da düzgün yüzeyli parlak plastiğe benziyordu ve çok parlaktı.
Bir ara Julio, köpeği Mus'un kendisini izlemek istemediğini fark etti. Genelde söz dinleyen bir köpek olmasına rağmen, bu defa onu tasmasından çekerek getirmek zorunda kalmıştı. Asansör hızlı ve yumuşak bir biçimde yükseldi, durdu. Kapı açıldı. Julio kendisini asansörle aynı boyutlara sahip bir koridorda buldu. Yaklaşık 8 m uzunluktaki koridoru geçtiler ve sonuna geldiklerinde geminin tüm çevresini kuşattığı belli olan dairesel biçimli başka bir koridor görüldü. Az ötede iki kapı vardı. Ancak garip olan, her iki kapı üzerinde de, menteşe ve kapı tokmağı benzeri şeylerin olmamasıydı. Geminin en büyük ortak özelliği ise, hiç bir yerde keskin ve sivri köşelerin bulunmamasıydı... Yapı tümüyle dairesel kıvrımlardan oluşuyordu...
Koridorda ilerlemeye devam ederken, Julio, kendince havuz merdivenine benzeyen basamakları fark etti. Ancak bu son derece basit merdiven onu şaşırtmıştı. Bu denli ileri teknolojiye sahip bir uygarlığın dört metrelik farkı ortadan kaldırmak için, bu türlü bir merdiven kullanmasına anlam veremiyordu. Julio merdivenden yukarı tırmanırken, merdiven trabzanlarının inanılmaz derecede soğuk olduğunu ve soğuğun kemiklerine kadar işlediğini hissetti. Sol omzunda tüfeğini taşırken, sağ koluyla da köpeği Mus'u yukarı tutuyordu. Merdivenle çıktığı yer ise kontrol odasıydı.
Bilgisayar benzeri panelin ardında oturan üçüncü yabancı, Julio'yu karşılarken korkmamasını ve her şeyin yolunda gideceğini söyledi. Odada Julio'nun dikkatini ilk çeken şey ışıklandırmaydı. Hiç bir yere gölge düşmüyordu. Burası karanlığın var olmadığı beyaz, saf ve geçirgen bir dünyaydı. Dahası insanda mistik ve dinsel etki de bırakıyordu. Böyle bir saflık içinde sanki kimse kötü düşünceleri barındıramazdı. Julio'ya huzur ve barış etkisi vermişti...
Kontrol odası yarım daire biçimindeydi. Çapı 15, yüksekliği 5 metre kadardı. Plastik ya da camla kaplı duvarların arasında Julio, kendini ışığın içinde yüzer gibi hissediyordu. Gemideki yabancıların ses çıkartmadan ve yumuşak hareketlerle yürümesini, Julio giydikleri özel ayakkabılarla bağdaştırdı. Çünkü hem kendi ayak seslerini, hem de köpeğinin tırnakları yere değerken çıkarttığı sesi gayet net duyabiliyordu.
Sağ tarafta geniş kontrol masası vardı. Alıştığımız masalara benzemesinin yanında, elektronik orgu da hatırlatıyordu. İki buçuk metre uzunluğunda kadar olmalıydı. Üzerinde şeffaf, cam ekran ve metal bölmeler vardı. Salonda ilkinden daha küçük üç masa daha bulunuyordu. En garibi de masaların önünde bulunan sandalyelerdi... Yüksek ve konik biçimdeydiler. Sivri uçlarıyla yere, sadece tek nokta üzerinde dayanıyorlardı. Julio hem bu ziyaretinde, hem de daha sonra, sandalyelerin nasıl dengede durabildiklerini anlayamadı...

              
Arka tarafta duvarın üzerinde 4x4 m boyutlarında büyük bir ekran daha vardı. Ve son olarak Julio uzun masa ve yanında bulunan küçük ekranı daha gördü. Daha sonra bu masanın tıbbi operasyonlar için kullanıldığın öğrenecekti...
Köpeği kontrol odasına girdikten sonra dikkatle çevreyi, masa ve sandalyeleri koklamaya başladı. Etrafta hala o kuvvetli çam kokusu duyuluyordu... "Yabancılar" bir hayvana pek de alışkın değilmiş gibi davranıyorlardı.
Bir süre sonra köpeği incelemek için izin istediler. Julio köpeğe zarar vermeyeceklerini biliyordu ve karşı çıkmadı. Hep birlikte ameliyat masasına yöneldiler. "Yabancılar"ın en uzun boylu olanı, Mus'u kucakladı ve masaya çıkartarak siyah ekranın diğer tarafına oturttu. Ekranda herhangi bir görüntü belirmemişti ama Julio köpeği incelediklerini anlıyordu. Daha sonra uzun boylu ziyaretçi, köpeği yeniden ekranın ön tarafına getirdi. Bir şırınga yardımıyla hayvanın ön ayağından kan aldı. Şırınga metalik görünümlü, geniş ancak pek fazla uzun değildi. Yaklaşık 10 cc'lik kapasitesi var gibiydi. Ucundaki iğne uzun ve inceydi. Büyük ustalıkla işini bitirdikten sonra şırıngayı metalik bir başka silindir kutuya yerleştirdi ve bu defa telepatik olarak Julio'ya seslendi:
"Madem ki buradasın sen de gel..." diyordu ona. Asıl amacının köpeği incelemek olduğu da belliydi. Julio da ekranın diğer yanma geçti. Bir kaç saniye sonra incelemenin bittiğini söylediler.
Yeniden kontrol masasına döndüklerinde, adamlar Julio'nun iskemlelerden birine oturmasını istediler. Julio bu daveti kabul ederken son derece dikkatli davrandı çünkü tek bir uç üzerinde dengede duran sandalyelerin kendisini taşıyacağına pek güvenmiyordu. Ancak sonuç düşündüğünün tam tersine mükemmeldi ve oturduğu yer bir hayli rahattı.
Sağ tarafındaki masaya "ziyaretçiler”den biri oturdu ve hemen çalışmaya başladı. Adam büyük bir ustalıkla masa üzerindeki devre ve kontrol düğmeleriyle ilgilenmeye başlamıştı. Kısa süre sonra aralıklı çalan sinyal sesi, adamlar arasında hareketlenmeye yol açtı. O ana kadar ameliyat masasının yanında kalan en uzunları, diğer kontrol masalarından birine gidip oturdu. Üçü de kendi ekranlarıyla ilgileniyorlardı.
Tıpkı her yana yayılan ışık gibi, ses de geminin bütün bölmelerinden eşit derecede geliyordu. Sinyal sesinin ardından büyük ve karanlık görünen ekran yavaşça beyaza dönmeye başladı. Sonra da ekranda görüntü belirdi. Diğer üçüne benzeyen ancak onlardan yaşça daha büyük bir erkeğin görüntüsüydü bu...
Kendi aralarında konuşmaya başladılar... Julio bu noktadan itibaren telepatik iletişimi kestiklerini belirtiyordu. Konuşma iki ya da üç dakika kadar sürdü. Ekrandaki adamın şef olduğu her halinden belliydi. Altmış yaşlarında gösteriyordu. Yüzünde o yaşta bir insanda sıkça görülebilecek çizgi ve kırışıklıklar vardı. Kullandıkları lisan ise, Almanca ile Çince'nin karışımı gibiydi. Bu insanlar kelimeleri sanki öksürür gibi ağızlarından dışarı saçarak konuşuyorlardı.   Uzak  doğu  sporcularının  haykırışlarını  hatırlatıyordu.  Yeni

                            
45
cümleye başlarken zorluk çekiyorlar ve konuşma öncesinde boğazlarından garip sesler çıkartıyorlardı.
Daha sonra Julio'ya uygulanan ipnoz seanslarında, yaşadıklarını anlatırken bu sesler arasında "kas", "erres", "pes" gibi kuvvede vurgulanan hecelerin olduğunu söylemişti. Az sonra ekranda patronun görüntüsü kayboldu ve Julio yeniden diğer "yabancılarla" telepatik temasa girdi. Ancak "yabancılar" aniden deli gibi kontrol panelindeki düğmelere basmaya ve hızlı bir çalışma temposuna dönmüşlerdi. Sonra birden, Julio kendi kafasının içinde çınlayan bir ıslık sesi duydu ve bu sesle birlikte anılarında kopukluklar başladı...
Yani bu yaşadıkları, hafızasından "yabancılar" tarafından silinmeye başlamıştı... Pekçok kaçırılma vakasında görülen ortak özellikti bu... Kayıp zaman diliminde, Julio'ya "yabancılar" tarafından bir dizi tıbbi inceleme yapılmış olabilir. Fakat bunu kesin olarak bilemiyoruz... Ancak ipnoz seanslarında bu ana geri dönüldüğünde, her seferinde Julio'nun kalp atışları dakikada 120'ye kadar çıkıyordu. Ne var ki Julio o anı ipnoz altında bile hatır layamamıştır...
Julio'nun gemi içinde yaşadığı ilginç deneyimin diğer bölümü ise, "yabancılar"dan birinin, av tüfeğini merak edip ne işe yaradığım sormasıyla başlıyordu. Julio tüfek olduğu cevabını verdi. Ne işe yaradığım sordular. Hayvanları avlamak için olduğunu öğrendiklerinde ise, bunun vahşet olduğunu belirterek durumdan hiç hoşlanmadıklarım açıkça gösterdiler. Tüfek elden ele dolaşırken, dünya insanının ne tuhaf şeyler yaptıklarını düşündükleri belliydi... Julio tüfekteki mermileri çıkartıp adamlara gösterdi. En uzunları incelemek amacıyla mermilerden ikisini alarak yine silindir biçimli saklama kutusuna yerleştirdi.
Julio normal yaşamında sigara tiryakisiydi. Ancak gemiye geldiği iki saatten bu yana sigara içmemişti ve birden ihtiyaç duyduğunu hissetti. Kendisi için sigara yakarken alışkanlığı üzere yabancılara da ikram etti. Ancak onlar ciddi bir hareketle bu isteği geri çevirdiler.
Dünya toplumunun nasıl bir yapıya sahip olduğunu da sordular. Julio onlara iki farklı ideolojinin bulunduğunu ve kendi hükümetlerinin nasıl çalıştığımı anlattı. Daha sonra "yabancılar", kibar şekilde görüşmenin sona erdiğini ve gidebileceğini söylediler. Julio köpeğini ve av tüfeğini alarak geldiği yoldan geriye döndü... Arabasını bıraktığı yerde buldu. Motor, ışıklar, radyo kusursuz şekilde çalışıyordu... Bir süre için, arabanın içinde uyuya kalıp rüya gördüğünü bile düşündü... Çekinerek geminin bulunduğu yere yeniden bakmak istedi ama artık uzay gemisi yerinde değildi. Saat on ikiye kadar araba radyosunu dinleyerek öylece oturdu...
Ava çıkarken cebinde sakladığı beş mermiden şimdi sadece üçü vardı. Köpeği Mus'un kan alınan patisini inceledi, tüylere biraz kan bulaşmıştı... Bu olaydan sonra Julio Fernandez, İspanya'da uzman ve deneyimli araştırmacılar tarafından sayısız ipnoz seansından geçirildi... Aktardıklarının tümü ipnoz altındayken hatırlayabildiği anılarından oluşuyordu.

                 
46
Yıllar sonra, 1992'de garip deneyimini yaşadığı yere çok yakın bir noktada, trafik kazasında öldü. Otopsi raporuna göre ise kaza olduğu sırada Julio çoktan ölmüştü...
KAÇIRILMA RAPORU 9
1982 ve öncesi ABD Tüm önlemlere rağmen...
Jennifer kendisini sık sık ziyarete gelen "varlıklar" tarafından henüz 6 yaşında bir çocukken kaçırılmaya başladığını hatırlıyordu... Çocukluk yıllarında kendisini korumu içgüdüsüyle, yatağının altında, giysi dolabının içinde uyumaya başlamıştı. Ya da gece boyunca küçük lambasını açık bırakıyordu.
Evlenip bir kız çocuğu sahibi olduktan sonra ise, yaşadığı evi çok sıkı kilitler ve bahçedeki saldırgan köpekle korumayı tercih etti. Kızının birileri tarafından götürüleceği endişesinden kurtulamıyordu. 1982 yılında bir gün kızı kayboldu. Jennifer evi ve çevreyi iyice aradığı halde kızını bulamadı. Çaresiz halde ne yapacağım düşünürken 15 dakika sonra küçük kız gizemli şekilde ortaya çıktı. Sürekli ağlıyor ve odasında canavarların olduğunu söylüyordu!...
KAÇIRILMA RAPORU 10
1990'1ı yıllar ABD
İpnozla ortaya çıkan bir başka gerçek...
Susan uzun zamandır uykusunda devam eden kabuslardan şikayetçiydi. Ancak uyandığında tam olarak ne gördüğünü hatırlamıyordu. John Mack'ten yardım istedi ve ipnoz seanslarına başladılar. Geriye gidiş seansları sonunda, Susan'ın "Gri Varlıklar" tarafından kaçırıldığı ortaya çıktı...
Gemide düz bir yere yatırıldığını, yapılan jinekolojik muayeneyi ve içine yerleştirilen minik tüpü çok iyi hatırlıyordu. Bir başka ziyarette kendisine iki çocuk Gri varlık gösterildi. Solgun tenli varlıklar Susan'a: "Sen bizim annemizsin..." dediler...

     
KAÇIRILMA RAPORU 11
1990'lı yıllar İspanya
Judith yaşadıklarına başkaları da şahit oldu...
UFO araştırmacısı Josep Guijarro Triado, soyadını açıklamaktan çekinen Judith'le tanıştığında sayısız kaçırılma vakalarından birini daha incelemeye başlamıştı...
Judith'in sorunu kayıp zaman aralıklarıydı. Açıklanamaz şekilde kendini evinden uzakta, aklı karışmış halde buluyordu... Kayıp zaman dilimlerini tuhaf vizyonlar ve uzaylıların ziyaretleri izledi. Bir akşam çalıştığı sağlık kuruluşundan evine dönerken, gökyüzündeki ışıklı ve yuvarlak biçimli bulut dikkatini çekti.
Judith onu görür görmez bulut üç parçaya ayrıldı ve parçalar sol tarafa doğru ilerlediler. Eve girdiğinde Judith kocasıyla üç çocuğunun uyuduğunu gördü ve yatmadan önce bir sakinleştirici aldı... Sabaha karşı saat dörtte aniden sıçrayarak uyandı. Sanki birinin kendisine dokunduğunu hissetmişti... 10 dakika sonra yatağın ayak ucundan bir ses duymaya başladı. Daha sonra ipnoz altındayken, o andan itibaren bedenindeki tüm kasların felce uğradığını ve bilincini kaybettiğini anlattı.
UFO araştırmacısı Josep Guijarro, Judith'in ipnoz seanslarına katıldı. Bu seansların birinde, Judith eve dönerken gördüğü garip biçimli bulutu yeniden tanımladı. Ancak uyanıkken hatırlayamadığı çok önemli ayrıntıları ipnozdayken verdi. Gerçekte arabasıyla birlikte ışıklı bulutun içine çekilmişti. Gözlerinin önünde aniden iri başlı, zayıf varlıklar belirdi, aralarından biri hepsinden uzundu ve lider gibi görünüyordu.
Judith ameliyat masasının bulunduğu başka bir odaya alındı. Odanın ışık kaynağı belli değildi ama yine de gölgeye yer vermeyecek şekilde her yer eşit derecede aydınlatılmıştı. (Görüldüğü gibi birbirinden çok uzakta yaşayan tanıklar bile, kaçırılma vakalarında hep aynı ayrıntıları vermekteler.)
Judith daha sonra bulunduğu yerin sağ tarafında, yumuşak ışıklar yayan iki televizyon ekranının varlığından söz etti. Sol tarafta ise bir tür vitrine yerleştirilmiş, motosiklet sürücülerinin kullandığına benzeyen kask dikkatini çekti. Göremediği bir varlık kaskı Judith'e giydirmeye çalışınca da çok korktu.
UFO araştırmacısı Josep Guijarro şüpheciliğiyle tanınan biriydi. Judith kendisine başvurduğunda her türlü yanılgıyı ve dikkatsizliği önlemek amacıyla Judith'in evinde bir kaç gece geçirmeyi önerdi. Aile bu teklifi olumlu karşıladı. Josep Guijarro, "Dünya Dışı Varlıklar"m Judith'i gerçekten ziyaret edip etmediklerini kendi gözleriyle görmek ve mümkünse kameralarla saptamak istiyordu.

   
Evdeki ikinci gecesinde, salonda toplanmış televizyon izlerlerken, evin köpeği birden kulaklarını kabartıp sanki gelen yabancı biri varmışçasına etrafı dinlemeye başladı... Bu arada televizyonun sesi kendiliğinden yükselip alçalıyordu... Bunu nereden geldiği belli olmayan uğultular izledi...
Josep Guijarro zamanın geldiğini hissederek, herkesin yatmasını önerdi. Judith kendi odasına, UFO araştırmacısı Guijarro da hemen yandaki konuk odasına çekildiler. Guijarro kamerasını ve teybini çalıştırdıktan sonra yatağa uzandı. Bütün dikkatini kapıya yöneltmişti. Yaklaşık 10 dakika geçmişti ki, evin köpeği yeniden ulumaya başladı ve o anda yaklaşan ayak sesleri duyuldu...
Guijarro kapısının önünden geçen irice başlı, zayıf gölgeyi gördü. Yerinden kalkmaya çalıştığında ise, büyük bir sürprizle karşılaştı... Tüm bedeni adeta felç olmuştu ve parmağını bile kıpırdatamıyordu... Yapabildiği tek şey derin bir nefes alıp uykuya dalmak oldu...
KAÇIRILMA RAPORU 12
1990'lar İspanya
Maria Dolores'in bedeninde kalan izler...
Başka bir tanık Maria Dolores ise, yaşadığı şehir Barcelona'da UFO gözlemleri sonrasında kaçırılma deneyimiyle karşılaşmıştı. Tıpkı diğer kaçırılanlar gibi, o da defalarca uzay gemisine alındığını söylüyordu. Ancak bir kaçırılma gecesinin sabahında karnında üçgen oluşturacak şekilde beliren kırmızı lekeler oluştuğunu fark etti. Hemen doktora başvurdu fakat tıbbi muayene kırmızı lekelere bilimsel açıklama getiremedi.
Maria Dolores'in kızı da aynı gece rüyasında devasa ışıklı bir üçgen gördüğünü ve korkuyla uyandığını anlattı doktora.
KAÇIRILMA RAPORU 13
1968-1990'lar İspanya
Marive önce garip rüyalar görmeye başlamıştı...
Marive adındaki genç kadın, 1968 yılından beri, yani 8 yaşından beri uzaylılar tarafından ziyaret edildiğini söylüyor. İlk ziyarette ince uzun yapılı "Dünya Dışı Varlıklar", onu yatağından alıp uzay gemisine götürmüşler ve burada yapılan bir ameliyatla bedenine bir mikrocihaz yerleştirilmiş.
Marive rüyalarla başlayan deneyimlerini şöyle anlatıyor: "1968 Eylül ayından beri tekrarlanan aynı rüyayı görmeye başladım. Düşümde gürültüyle uyanıp Malaga'daki evimin balkonuna çıkıyorum. Sokakta korku içinde bağırarak koşan

 
insanlar var. Sonra gökyüzüne baktığımda üçgen oluşturacak şekilde uçan üç uzay gemisi görüyorum."
Evet üç sayısı ve üçgen sembolü UFO'larla yakından ilgili bir kavram olarak sürekli karşımıza çıkıyor...
KAÇIRILMA RAPORU 14
1990'lar ABD Kaçırılmanın fiziksel izleri...
Erika hayatı boyunca farklı dönemlerde "Griler" tarafından gemiye götürüldü. Başlangıçta yaşadıklarının gerçekliğini kabul edemiyordu ve onları sadece canlı birer rüya olarak kabul ederek unutmaya çalışıyordu... Ancak Erica yapısal yönden cildinde çok çabuk yara açılabilen bünyeye sahipti. Bir yıl önce baş parmağını ciddi şekilde kesmiş ve bu nedenle St.Vincent sağlık merkezinde yaraya dikiş atılmıştı. Doktorun gösterdiği özene rağmen, dikiş son derece kaba ve çirkin görünüme sahipti.
Bu olaydan sonra Erica yeniden, "Griler" tarafından götürüldü. Varlıklar Erica'yı ameliyat masasına yatırıp önce bacağında bir kesik açtılar. Bu oldukça derin bir kesikti. "Gri Doktor", elini yaraya uzattı... Kan geriye emilerek yeniden yaranın içine aktı. Beyaz renkteki plazma ise kandan ayrılmış ve "Gri Doktor"un elinde kalmıştı. Bu arada bacaktaki kesik kendiliğinden birleşti ve cilt eski kusursuz haline döndü.
Erica ertesi sabah uyandığında bacağında saç teli inceliğindeki bir yara izi gördü. O kadar derin bir kesikten geriye bu denli ince iz kalması mümkün değildi. Erica çocukluğundan bu yana vücudunun farklı yerlerinde çabucak açılan ve günlerce kapanmayan yaralarla uğraşmıştı. Bir süre sonra yeniden doktora gitti ve parmağındaki çirkin dikiş izlerinin yok edilip edilemeyeceğini sordu. Doktorun verdiği cevap olumsuzdu. Bu defa Erica bacağındaki diğer ince izi gösterdi. Doktoru son derece başarılı bir çalışma olduğunu söyledi ve bu temiz operasyonu kimin yaptığını öğrenmek istedi...
KAÇIRILMA RAPORU 15
1990'lar ABD
İki arkadaşın uzay gemisindeki anılan...
Carol ve Alice iki yakın arkadaştı. Yıllarca pek çok şeyi olduğu gibi, kaçırılma deneyimini de birlikte yaşadılar. Açık temaslar 1991 yılında başlamasına rağmen, gerçekte çocukluk yıllarından beri "Gri”ler tarafından kaçırılıyorlardı...

 
50
10 Ekim 1991 öğle sonrasında, Carol, Hagerstown'da yaşayan ailesini ziyaretten dönüyordu. Ancak her zaman izlediği yolun aksi yönünde bir başka otoyola sapınca kaybolduğunu anladı. Hava kararıyordu ve sis etrafı görmesini engelliyordu. Yeniden ana yola çıkmaya çalışırken bomboş arazide güçlü bir ışıkla aydınlatılmış bölgeyi gördü. Ne olduğunu anlamak için yaklaştı, arabasını durdurdu. Işık kaynağının ardında ev ya da bina benzeri devasa bir nesne vardı. Hatta ona dev boyutlarda bir elektrik ampulü bile denebilirdi. Ama üst değil, alt kısmını aydınlatıyordu.
Carol büyük cismin yanında ondan daha küçük bir aracın daha olduğunu gördü. Küçük nesne balık biçiminde, ışıksız ve mat metalden yapılmıştı. Boşlukta, havada öylece asılı duruyordu. Carol ışık saçan büyük nesnenin hemen sağ tarafında beş altı kişilik bir gurubun toplandığını gördü. Aralarında bir kadın; ceket ve blucin pantolon giymiş bir de adam vardı. Adam küçük bir çocuğu elinden tutuyordu. Daha küçük bir çocuğu ise kucağına almış, göğsüne bastırmıştı. Arkadan vuran ışıkta yüzlerini seçmek, bu insanların yaşları hakkında fikir yürütmek kolay değildi.
Grup Carol'un yaklaştığını fark etti. Carol bu devasa garip cismin belki de bir endüstri makinesi olabileceğini ve gruptakilerin de herhangi bir inşaat işi için burada toplanmış oldukları düşüncesini geçirdi aklından... Ancak daha yakından baktığında üzerinde pencereleri de bulunan metalik yüzeyli nesnenin inşaat makinesi olamayacağı kararına vardı. Daha çok bir binaya benziyordu. Arabasının içinden bile cisimden yayılan rahatsız edici ısıyı hissedebiliyordu. Bu belki de görmemesi gereken gizli bir araştırmaydı...
Carol geri dönmeye karar verdi. Arabayla yakındaki tepeye tırmandı ve bu defa cismi yukarıdan izledi. Çevreye yayılan ışık hala güçlüydü ve uzaktan baktığında Carol cismin dev bir muza benzediğini düşündü. Az sonra cisimden etrafa garip bir ses yayılmaya başladı. Işık nabız gibi atıyordu. Ses giderek yükseldi, Carol gözlerini kapattı. Yeniden açtığında cisim yerinde yoktu.
Az önce gördüğü şeyin bina olmadığından emindi artık. Bu onun şuurlu halde yaşadığı ilk UFO fenomeniydi. Daha doğrusu o böyle zannediyordu... Daha sonra yapılacak ipnoz seansları unuttuğu pekçok anıyı ortaya çıkartacaktı...
Örneğin 5 Eylül 1991 tarihinde de olduğu gibi...
Söz konusu tarihte Carol yine arabasıyla şehir dışında ilerliyordu... Her zamanki gibi Hagerstovvn'a giden 70 numaralı Interstate yolunda idi. Daha sonra 26 numaralı Route yoluna kıvrıldı ve bir virajı dönmekte olduğu sırada yolun kenarındaki siluet dikkatini çekti... Arabayı durdurup aşağı indi. Pek emin değildi ama gölgenin kısa boylu "Griler"den birine ait olduğunu sezmişti...
Carol varlığı gördü, ona doğru ilerledi ve yanına geldiğinde ikisi birlikte yere otuz derecelik açı yapacak şekilde havada süzülmeye başladılar. Küçük "Gri" biraz daha öndeydi. Carol vücudunu taşıyamayacağı kadar ağırlaşmış gibi hissediyordu. Midesi bulandı, gözlerini kapatmak istedi ancak bunu başaramadı.


51
Çok geçmeden büyük ve karanlık görünüşlü cisme yaklaştıklarım fark etti. Bu, cisimden çok, siyah bir bulutu andırıyordu. "Gri Varlık" ve Carol bulutumsu nesneye girdiler. Carol cismin uzunluğunu yaklaşık yüz metre kadar tahmin ediyordu. İçeride ışık yoktu, ortam sisli ve karanlıktı.
Carol sert köşeler ya da belirgin bir kapının varlığını bile saptayamamıştı. Gri varlık artık yanında değildi. Carol geldiği şekilde yine süzülerek ilerledi ve şimdi bir koridordaydı. Neyse ki burayı aydınlatan bir ışık vardı. Yere bir tür sembol çizilmişti. Desen beyin dalgalarını gösterir gibiydi.
Daha sonra Carol hemen karşısındaki gri renkte, soğuk ve sert yüzeyli duvara itildi. Duvar taş bloktan yapılmış gibiydi, yavaşça aşağı indi ve şimdi Carol yüzüstü bu taş blok üzerinde yatıyordu. Kıpırdayamıyordu ama yine de sol tarafında iki kişinin varlığını sezdi. Üzerlerinde gri üniformalar vardı. Sonra birden metal görünümlü yumuşak madde Carol'un üzerine örtüldü.
Yavaş ve yumuşak hareketlerle, Carol'un üzerini kaplayan ikinci bir deri gibi bedeninin her yanını sarmıştı. Madde sanki yaşayan, hafif ve sünger yumuşaklığında yapıya sahipti. Nasıl olduğunu anlayamadan üzerinde yattığı taş blok ters döndü ve zemine girerek kayboldu. Carol yine üzeri o yumuşak maddeyle kaplı olarak bu defa sırt üstü yatıyordu.
Yanındaki varlıklardan birinin uzun boylu "Gri" olduğunu gördü. İri, siyah gözlerinde parıltı ya da anlam yoktu. Carol'a yaklaşırken elinde çift iğneli bir şırınga tutuyordu. Carol aklından onun "Doktor Gri" olduğunu geçirdi. İğnelerden her birinin ucunda birer tüp vardı. "Gri Doktor" tüplerin içindeki yeşilimsi altın renkli sıvıyı Carol'un baş parmağından enjekte etti. Carol konuşamıyordu ama zihninden sürekli bunu durdurmasını ve canının acıdığını tekrarlıyordu.
"Gri Doktor" telepatik olarak canının acımayacağını söyledi. Carol ısrarla iğneleri istemediğini düşünüyordu. "Gri": "Hayır canım yakmam..." dedi. "Sana asla zarar vermedim." Sonra elini Carol'un alnına koydu ve bütün ağrıları sona erdi.
Ardından da, Carol'a kendisini nasıl hissettiğini sordu. Carol oradan gitmek istiyordu. İğneyi geri çektikten sonra gidebileceğini söyledi. Carol geldiği yoldan geri dönerken üzerini kaplayan yumuşak gümüş renkli maddenin yok olduğu fark etti. Anne ve babasının evine geldiğinde ise, blucin pantalonu nedensiz yere , ıslanmıştı. Annesi baş parmağındaki yara izlerini sordu. İğnelerin girdiği yerde iki derin iz vardı. Yılan ısırığı gibi görünüyordu. Carol az önce yaşadıklarım hatırlamadığı için kesin cevap veremedi... Yaşadıkları hafızasından silinmişti...
Bu olaydan üç gün sonra Carol yeniden "Griler" tarafından kaçırıldı... Gemiye alındığında kendisiyle ilgilenen "Doktor Gri"yi gördü ve iğneleri yapanın o varlık olduğunu anladı. Ancak bu deneyimi yaşadığı sırada öncekileri tamamiyle unuttuğu için bilinci parçalanmış ve anıları birbirine karışmış durumdaydı.


oA
Kendi kendisine oraya neden getirildiği ve bu yabancıların kim olduklarını soruyordu. "Gri Doktor" Carol'a değiştirileceğini söyledi. Varlık anlatmaya devam etti, bu deneyleri yapmak zorunda olduklarını ve daha sonra açıkladığında Carol'un her şeyi anlayacağını söyledi. "Gri Doktor"a göre yapılacaklar çok önemliydi. Carol ısrarla sormaya devam etti, ancak "Gri Doktor" şimdilik bunları bilmesinin gerekli olmadığı cevabını verdi.
"Griler"de pek de fazla bilgi vermek istemeyen ve kendini üstün gören bir tavır hep gözlenmiştir. İnsanlara sanki bir deneyin parçası ve kobayıymış gibi davranıyorlar hatta onları sosyal hayvanlar yerine koyuyorlardı. Bu kaçırılmada Carol'a "Griler" tarafından enjeksiyon yoluyla iki farklı sıvı daha verildi. Biri altın renginde diğeriyse yeşildi. Bu defa "Gri Doktor"a CaroPın asistan adını verdiği bir başka "Gri Varlık" daha eşlik ediyordu. Üçüncü iğne o büyük şırıngayla yapılacaktı ve Carol zihninden canının acıyacağını geçirdi. "Gri Doktor" yine telepatik olarak canının yanmayacağı cevabını verdi.
Ardından "Griler" Carol'un giysilerini çıkarttılar. Carol varlıkların karşısında çıplak kaldığı için öfkeliydi ve utanıyordu, üstelik üşüyordu da... Bu defa göbek deliğinden içeri yapılan bir iğneyle karnına kızıl-portakal renkli sıvı enjekte edildi. Bu defa acısı çok büyüktü ve Carol düşünceleriyle çığlık atıyordu. "Gri Doktor" yeniden elini Carol'un alnına değdirdiğinde acı kayboldu. Sonra Carol'a daha önce de bu iğneyi yaptıklarını ama önceki seferlerde acıdan şikayet etmediğini söyledi.
Çok kısa bir anda, Carol karşısındaki varlığı üç gün öncesindeki kaçırılmadan değil de, yıllar öncesinden tanıdığı hissine kapıldı... Daha sonra varlıklar Carol'ı test etmeleri gerektiğini söyleyerek odadan çıkıp onu yalnız bıraktılar. Carol çıplak olmasına rağmen artık üşümüyordu. Ancak vücudu hala felcin etkisi altında ve kaskatıydı...
"Griler" yeniden döndüklerinde Carol'un sol kolundaki damardan kan aldılar. Carol neden kan aldıklarını sorduğunda, "Gri Doktor" bunu bilmesinin o kadar da önemli olmadığı cevabını verdi. Carol ısrarla bilmek istediğini söylüyordu. "Doktor Gri" her şeyin yolunda gidip gitmediğini kontrol etmeleri gerektiğim açıkladı. Ve sonra Carol'a artık değiştirildiğini söyledi...
Carol bütün bunlara anlam veremiyordu ve defalarca değişikliğin ne anlama geldiğini sordu. "Gri Doktor" artık sadece sığır eti yemesi gerektiğini söyledi. Carol itiraz etti, kırmızı etten hoşlanmaz, beyaz eti tercih ederdi. "Hayatım boyunca sığır etiyle beslenemem" dedi. "Biz insanlar değişik besinler tüketiriz".
"Gri Doktor" artık değiştiği için farklı şekilde besleneceği konusunda ısrarlıydı. Carol nasıl bir değişimden geçtiğini asla öğrenemedi...
Her şey çocukluk yıllarında başlamıştı...
Carol'un "Griler"le tanışması çocukluğuna rastlıyordu. Henüz dört yaşındaydı. Bir gece kardeşi Mary ile paylaştıkları yatak odasında aniden uyandı. Pencereye

 
53
baktığında kendisini daha önce de ziyaret eden iri kedilerin yeniden geldiklerini gördü!... Korkuyordu ve mevsim yaz olmasına rağmen çok üşümüştü... Seslenip babasını çağırmayı denedi. Ama kendini zorlamasına rağmen ağzından tek hece bile çıkmıyordu. Mary'i uyandırmayı denedi ama sesini ona da duyuramadı.
Carol daha önce de pek çok defa gördüğü "Gri Ziyaretçileri" kedi zannediyordu... Pencerenin dışında dikkatle Carol'u izleyen gözler vardı. Sonra kediler ya da "Griler" odaya girip Carol'a yaklaştılar. Carol onları istemiyordu, defalarca gitmelerini söyledi. Kısa bir süre sonra odaya parlak, mavi ışık doldu. Griler" o gelişlerinde kulağına garip bir "şey" yerleştirmişlerdi...
Ancak o bunu çok daha sonra hatırlayabilecekti... O anda canı acıyordu ve kulağına bırakılan yabancı maddeyi görememişti bile. "Griler" odayı terk ettiklerinde, Carol her zaman yaptığı gibi giysi dolabına saklandı. Carol ağlayarak babasını bekliyordu. Gece korktuğu zaman odasına gelip teselli eden daima babası olurdu.
Bir defasında da minik Carol, babasıyla beraber gemiye alındı. Küçük kız hala dört yaşındaydı ve gece ziyaretçisi "Gri Varlık", yarı karanlıkta oda kapısında durup ona bakıyordu... Konuşmuyor ve yüzündeki ifade asla değişmiyordu. İnce yapılı, saçsız, bedeni tüysüz klasik "Griler"den biriydi...
Carol yatağından kalktı ve ikisi birlikte pencereden dışarı çıkıp yürüdüler. Sonra Carol, babasının da yanlarına geldiğini gördü. Çatı penceresinden aşağıya doğru süzülüp, çimenlerin üzerinde bekleyen uzay gemisine yaklaşıp içeri girdiler. Gemide başka insanlar da vardı. Değişik yaş guruplarından pek çok çocuk gördü. Bazıları pijamalarıyla, bazıları da günlük kıyafetlerle gelmişlerdi. Çocuklar sessizce, olacakları bekler gibi hareketsiz duruyorlardı. Yetişkinlerin sayısı ise o kadar kalabalık değildi.
Getirildikleri odada beyaz renkli bir kaç muayene masasından başka eşya yoktu. Carol etrafı seyrederken bazı büyüklerle çocuklar odadan dışarı çıktılar. Babasına neden gittiklerini sormak istedi ama konuşamıyordu. Sonra baba ve kız dairesel koridor boyunca havada süzülerek, yüksek tavanlı odaya getirildiler.
Odanın merkez noktasında camdan yapılmış asansörlere benzeyen uzun, şeffaf tüpler vardı. Cam kabinler o kadar yüksekti ki, Carol üst kısımlarım göremiyordu. Sonra bütün çocuklar birer birer cam odalara geçip yerlerini aldılar. Sıra Carol'a geldiğinde, camın ardından babasının ağladığını gördü. Kızının yanına gitmesine izin verilmemişti.
Cam kabinin içinde kar benzeri bir madde yağmaya başladı ama bu gerçek kar değildi. Beyaz taneler kuru ve sıcaktı. Üzerine yapışmıyor, geceliğinde iz bırakmadan bedeninden aşağı akıp gidiyordu. Kar durduğunda "Gri Varlık" Carol'a telepatik olarak seslendi ve gözlerini kapatmasını istedi.
Carol gözlerini kapatmak istemiyordu ama "Gri" aynı emri tekrarladı. Bu defa daha   farklı  bir   madde  yağmaya  başladı.   Limon  kokulu   yapışkan   madde,


54
öncekinin tersine yakıcıydı ve arı sokması gibi bir etki bırakıyordu. Carol gözlerini kapattığında acı hissi sona erdi. Varlık Carol'a artık gidebileceğini söyledi. Küçük kız gözlerini açtığında karşısında yeniden babasını gördü. Babası az öncekinin tersine şimdi biraz daha sakindi.
Carol, babası ve diğer çocuklarla büyükler sessizce uzay gemisinden çıktılar. Açık havada Carol yürümekte zorlandığını ve kulağının ağrıdığını hissetti. Eve girdiklerinde babası sanki aralarındaki gizli bir anlaşmaya uyarmış gibi Carol'u elbise dolabının içine bıraktı. Ertesi gün ikisi de hiç bir şey hatırlamayacaktı...
Sayısız defalar gemiye alınan ve geri gönderilen Carol, "Griler"e ait minik bebekleri görmüş, onları kucağına almıştı. İnsan çocuğuna benzemiyorlardı. Sessiz, beyaz tenli ve neredeyse ölü bir beden kadar hareketsiz bebeklerin gerçek olduğuna inanmak zordu. Üstelik Carol onların kağıt kadar da hafif olduklarını hissetmişti.
Nuh'un gemisi gibi!...
Tüm yaşamı boyunca süren kaçırılmalarda, Carol'u odasından gelip alan hep aynı "Gri Varlık"tı. Carol onu iyi tanıyordu. İpnoz seansı sırasında Carol, Gri varlığın yapay dölleme yoluyla kendisini pek çok defa hamile bıraktığını anlattı. Uzay gemisinin içi yüzlerce yeni doğmuş bebekle doluydu. Melez bebekler doğumdan hemen sonra dünyalı anneden alınıyordu. Ancak gemi sadece insan melezi bebekleri değil, yavru atları, yavru kanguru, fare ve akla gelebilecek her tür canlının yavrularıyla da doluydu...
Yıllar sonra Carol'un John adını verdiği bir oğlu oldu. Çocuk dört yaşına geldiğinde, geceleri ağlayarak uyanıyor ve pencereden kendisine bakan kedilerden korktuğunu söylüyordu... Kısa bir süre sonra Carol oğlu John ile birlikte gemiye götürüldü. Kontrol sırasında Gri Varlığa oğlunun canını acıtmamasını söyledi. Varlık çocuğu muayene etmek istediğini tekrarlıyordu. Carol itiraz etti ve oğlunu alıp eve götürmek istediğini belirtti. Varlık: "O tamamiyle senin değil, yalnız bir parçasıyla senin. O bizim çocuğumuz..." cevabım verdi. Sonra John'dan kan ve deri örnekleri aldı, annesiyle eve dönmesine izin verildi...
Ertesi sabah küçük John, annesine geceki kabuslarını anlatırken, yaşadıkları evden nefret ettiğini, çünkü bu evde çok sayıda kediler olduğunu söylüyordu... John yetişkin bir erkek olup evlendiğinde, Stacy adında bir kızı doğdu. Stacy 4 yaşındayken uzay gemisi resimleri çizip bunlarla seyahat ettiğini anlatıyordu...
Bugüne dek kaçırılma olaylarında ön plana, çıkan ve vurgulanması gereken bir nokta da; birbirini tanıyan, arkadaş olan ya da akrabalık bağına sahip kişilerin aynı zamanlarda kaçırılmalarıdır. Örneğin Carol'un sadece kendisi değil, babası, oğlu ve oğlunun çocuğu bile sıkı bir takibe alınmıştır. Bunların arasında Carol'un en yakı arkadaşı Alice de vardı...

 
55
Alice'nin uzaylı bebeği...
Alice, Alabama-Tuskegee'de arkadaşlarıyla geçirdiği hafta sonunun ardından, arabasıyla Tallahassee'ye doğru yola çıktı. Kasabadan ayrıldığında saat 16.30'u gösteriyordu. Ancak bir süre sonra, aşırı hız yaptığı için trafik polisi tarafından durduruldu. Bütün bunlar olurken, Alice kendini yorgun ve sanki nezle olacakmış gibi hissediyordu. Aynı gece saat 22.30'da Tallahassee'ye ulaştı ve bir otele yerleşti. Kendini hala iyi hissetmiyordu, alışkın olmadığı halde soğuk duş yaptı ve yattı...
Ertesi gün uyandığında tam anlamıyla iyileşmemişti ve özellikle de midesinden rahatsızdı. Normalde 3.5 saat sürmesi gereken yolculuk, bu sefer anlayamadığı şekilde neredeyse 6 saat sürmüştü. Bu kadar zaman içinde neler olduğunu ve ne yaptığını hatırlayamıyordu...
Kayıp zaman diliminde olanları, Budd Hopkins'in ipnoz seanslarında yeniden hatırlayacaktı...
Budd Hopkins, Alice'e uyguladığı ipnoz seansları boyunca, onun kişisel hayatı ve çocukluğu hakkında da bazı bilgiler edindi. Alice henüz küçük bir çocukken anne ve babası tarafından terk edilmiş, onlar tarafından hiç sevilmemişti. Hatta terk edilmeden önce subay olan babası tarafından sık sık da dövülüyordu. İlk gençlik yıllarında bazı fobileri oluştu. Örneğin lise yıllarında bebeklerden korkuyordu. Bebeklere dokunamıyor, hatta onlara bakamıyordu bile ve tiksiniyordu... Bu panik sadece minik bebekler için geçerliydi.
Bebeklerle ilgili fobisi onu asla hamile kalmamak için tüplerini bağlatmaya kadar itmişti. Arkadaşlarının yeni doğmuş çocuklarından uzak kalmaya çalışıyor ve bir çocuk ancak 45 yaşına geldikten sonra onu görmeye tahammül edebiliyordu...
12 yaşındayken babasıyla gittiği bir balık avı sırasında babası tarafından tecavüze uğradığını düşünüyordu ancak bundan tam olarak emin değildi!... Hopkins ipnozla geriye dönüş sırasında Alice'i kayıp zaman dilimini yaşadığı, araba yolculuğuna geri götürdü. Alice uyanıkken hatırlayamadığı tüm ayrıntı ve olayları ipnoz altında yeniden yaşamaya başladı...
Tallahassee oto yolunda herhangi bir problem yaşamadan hızla ilerlerken, arabası anlayamadığı nedenlerle durdu... Alice üşüdüğünü hissediyordu. Etraf soğuktu ve arabada beklemeye başladı. Sonra aniden sol tarafındaki camdan kendisine bakan yüzü fark etti. Bu uzun yüz, bir insana ait değildi!... Kendisini dikkatle izleyen varlığın yüzü, cilt rengi tamamiyle griydi...
Alice şuursuz şekilde arabadan indi, dışarı çıktı. Sonra o "Gri" yabancıyla birlikte havada süzülmeye başladılar. Az ileride dev bir deniz anasına benzeyen, ışıklı cisim duruyordu. Sekiz köşesi vardı ve Alice onun eski tip gaz lambalarına benzediğini düşündü. "Gri Varlık" ve Alice dev araca girdiler. Alice etrafa tatlı

 
56
bir yumuşaklığın hakim olduğu beyaz renkli odaya götürüldü. Ancak burada yalnız değildi. Kendisini izleyen üç ya da dört çift gözün olduğunu hissetti.
Alice'in hatırladıkları arasında boşluklar vardı... Birden kendini yerde uzanır halde buldu... Üşüyordu ve giysileri çıkartılmıştı... Sonra kendisiyle ilgilenen korkunç görünüşlü yabancıyı tarif etmeye başladı... Canavara benziyordu ve gözlerinin üzerinde Alice'in tanımlamakta zorluk çektiği bir "şey"e sahipti.
Alice geri dönmek istiyordu ancak onu gemiye getiren varlıklar yapılması gereken işler olduğunu ima ettiler. Bu arada Alice karnının hemen alt kısmında, rahim bölgesine yakın yerde korkunç bir acı duydu. Sancı giderek artıyor ve dayanılmaz hal alıyordu. Dışarıdan gelen baskı ve içten hissettiği ağrıların şiddeti giderek artıyordu. İnanılması zordu ama Alice o anda doğum yaptığını hissetti.
Gözlerini açıp bebeğine baktı. Onu nasıl tanımlayacağını bilmiyordu. Kendisine ait hissedemedi. Minik yaratık neredeyse armut büyüklüğündeydi. Pembe cildi iyice kırışmıştı. Ağlamadı, herhangi bir ses çıkartmadı. Doğumdan hemen sonra "Gri Varlıklar" bebeği alıp götürdüler. Bebek artık onlarındı...
Budd Hopkins'in ipnoz seansı sırasında Alice, "Griler" tarafından nasıl hamile bırakıldığım da hatırladı. Bu doğal bir ilişki ile değil, yapay döllenme türündeki uygulamayla gerçekleşmişti. Şırınga benzeri küçük ve elastik bir tüp kullanmışlardı. Tüpün içinde beyaz bir sıvı vardı. İpnozla geriye gidildikçe Alice çocukluğundan beri "Gri Varlıklar" tarafından kaçırıldığını ve bazı tıbbi testlerden geçirildiğini hatırlıyordu... 9 yaşındayken gemiye götürülmüştü. Yanında kendisinden daha küçük bir kız daha vardı. İki çocuk birbirlerini önceki kaçırılmalarda da görmüşlerdi.
Diğer kaçırılmada ise, Alice henüz 12 yaşındaydı. Babasıyla balık tutmaya gittiği gün, Alice "Griler"le olan temasında büyük bir korku yaşadı. Babasından yardım istedi. Ancak babası çaresiz halde, adeta felç olmuşçasına, kenarda duruyor ve kızına yardım edemiyordu...
"Griler" Alice'in canını acıtıyorlardı. Kalem büyüklüğünde bir cismin içine girdiğini ve daha sonra kanama başladığını net olarak hatırladı. "Dünya Dışı Varlıklar"la yaşadığı bu tatsız olay, sonraki yıllarda babasına duyduğu öfkeyi arttırmıştı.
Yıllar sonra kim bilir kaçıncı kez yeniden "Griler"le beraberdi... Ve bu defa onların çocuğunu doğurmuştu... Minik bebek alındıktan sonra "Gri Varlıklar" Alice'i yıkadılar. Alice çocuğu görmek istemiyor hatta ondan nefret ediyordu... Gemiye gelişleri sırasında daha büyük çocuklar da görmüştü. Sayıları otuz ya da kırk kadardı. Artık yürüyebiliyorlardı. Ancak tuhaf görünüşlüydüler ve insan çocuğuna hiç benzemiyorlardı... Başları büyük, bedenleri ise yetişkin "Grüer"e kıyasla biraz daha şişmandı... Konuşmuyorlar ancak bazı sesler çıkartıyorlardı...

                          
KAÇIRILMA RAPORU 16
1995-1996 Ecuador
Graciela Yaguana'nın ilginç kaçırılma öyküsü...
19 Aralık 1995 günü Jose ve Graciela Yaguana çifti çocuklarıyla birlikte balık tutup sakin bir gün geçirmek amacıyla Kuyango Ormanı'na gittiler. Gün sona erdiğinde, eve dönmek üzere hazırlanırlarken, Jose sahilde birden ortaya çıkan parlak ışıkları fark etti ve ailesine de gösterdi. Yakından bakmak için elindeki fenerle ilerlediğinde büyük bir sürprizle karşılaştı. Karşısında yabancı bir gemi duruyordu. Cismin ayakları suyun içindeydi ve sahile inen küçük bir merdiveni vardı. Gemi oval biçimde ve kırmızı renkteydi.
Jose, feneri cismin sağ tarafına yönelttiğinde hareketsiz durmakta olan üç insanımsı varlığı gördü. Ufak yapılı yabancıların en uzunu Jose'nin omuzuna kadar, en kısası ise dirseğine kadar geliyordu. En uzun boylu yabancının yüzünde maske benzeri bir nesne vardı. Jose ile konuşmaya başladılar ve ona şu sözleri söylediler: "Seninle konuşmak istiyoruz. Karının ve senin iyi niyetli insanlar olduğunuzu gördük. Karına bir embriyon bırakmayı istiyoruz. Çünkü yıllardan beri ürememiz durdu ve türümüzü korumak zorundayız."
Jose, eşinin bu yabancılarla ilişkiye girmeyi asla kabul etmeyeceği cevabını verdi. Yabancılar ise fiziksel bir ilişkinin gerekli olmadığını, işlemin son derece teknik ve profesyonel biçimde gerçekleşeceğini söylediler. Ancak Jose eşinin tüplerinin bağlandığını açıkladığında, yabancılar bunun da sorun çıkartmayacağını belirttiler. Ve varlıklar sahilden ayrılırken yeniden görüşeceklerini hatırlattılar.
Vedalaşırken Jose yabancıların eline dokundu, beş parmakları vardı ve ciltleri çok yumuşaktı. Geminin merdivenlerinden çıkıp içeri girdiler, kapı kapandı. Cisim önce biraz yükseldi sonra da Jose'nin gözlerinin önünde ortadan kayboldu.
O gece Jose yaşadıklarını düşünmekten doğru dürüst uyuyamadı. Yabancılarla arasında geçen konuşmayı karısına da anlatmamıştı. Ertesi sabah olanları karısına anlattığında Graciela önce kocasına inanmadı. Uzun süre konu üzerinde fikir yürüttüler... Sonunda teklifi kabul etmeye karar verdiler. Bir kere evet derlerse, yabancıların kendilerini rahat bırakacağını düşünmüşlerdi.
Sonraki karşılaşma 7 Ocak 1996'da oldu. Graciela ve Jose öğleden sonra saat 17.00 civarında evden çıktılar. Her zaman izledikleri yolun tersine bir başka yönden gittiler ve sonunda uzay gemisi ile karşılaştılar. Ancak bu defa gördükleri gemi ilkinden çok daha büyüktü. Ters çevrilmiş bir tabağa benziyor ve her yanından parlak ışıklar çıkıyordu.
Jose gemiyi gördüğünde içinde büyük bir huzur ve sevgi hissetti. Yabancılar evli çifti gemiye davet ettiler. Gemide pencere ya da dışarı doğru herhangi bir çıkıntı yoktu. Tam tersine çevreleri büyük ekranlarla çevrilmişti. Bir de konuştukça dönüp hareket eden ışıklar vardı.  Graciela'ya yatmasını söylediler.  O anda

    
58
duvardan bir yatak çıktı. Graciela'nın şakaklarına ve göğsüne bazı elektrotlar bağlandı. Sonra giysilerini çıkartması istendi. Graciela hiç bir şey hissetmiyordu az sonra uyuya kaldı...
Bu arada Jose, yapılan uygulamayı merakla izliyordu. Yabancıların en küçük yapılı olanına "pilot" adını vermişti. Pilot bir dolap açtı ve oradan şeffaf mavi renkte bir tüp çıkarttı. Sonra tüp bir başka kapla birleştirildi ve uygulama başladı. Tübü Graciela'nın vajinasına yerleştirdiler. Jose pilota ismini sordu.
Yabancı, adının Lictin olduğunu ancak başka soru sormaması gerektiğini belirtti. Uygulama yaklaşık 15 dakika kadar sürdü. İşlem bittiğinde gemiden inebileceklerini söylediler. İkinci görüşme de bitmişti ama pekçok vakada görüldüğü gibi temaslar bu kadarla sınırlı kalmıyordu. Şimdi sırada bebeğin geri alınması işlemi vardı.
17 Mart günü Jose ve eşi yorgun bir şekilde portakal tarlasından geliyorlardı. Birden ikinci buluşmada gördükleri gemi ile karşılaştılar. Yine üç yabancı gelmişti ve Graciela ile Jose'yi gemiye aldılar. Graciela yeniden yatağa uzandı bu defa bebeğin geri alınma işlemi başladı. Cenin bir hayli büyümüştü, anneden alındıktan sonra cam bir kaba kondu ve üzeri dikkatle örtüldü. Evli çifte aşağı inmeleri söylendi. Her şey bittikten sonra gemi yeniden havalandı ve gökyüzünde uzaklaşarak kayboldu...
Bu ilginç kaçırılma vakası, çok sayıda tıp doktoru, psikolog, psikiyatrisi ve UFO araştırmacıları tarafından incelendi, klinik patalogu Manuel Kury, Graciela'yi muayene ettiğinde gerçekten kürtaj yapıldığı sonucuna vardı. Psikiyatrik incelemede hem Jose, hem de Graciela'nın ruhsal açıdan tamamiyle sağlıklı oldukları ve kişilik bozukluğu göstermedikleri belirlendi. Yalan uydurmuyorlardı, hayal görmemişlerdi ve bunu yapmaları için gerek ve istekleri yoktu. Böylelikle "kaçırılmalar" dosyasına bir olay daha eklenmiş oluyordu...
Ciddi iddialar...
Graciela ve Jose çiftinin "Dünya Dışı Varlıklar"la yaptıkları buluşmalar sırasında, aralarında ilginç konuşmalar da geçmişti. Bu konuşmalar İspanyolca yapıldı ve Jose onlara İspanyolca'yı nasıl öğrendiklerini sordu. Dediklerine göre Eptonlular ruhların dilini konuşuyorlardı... Bu yolla milyonlarca lisan öğrenebilirlerdi. Yaşadıkları Epton gezegeni Dünyadan yedi yıldız uzaklıktaydı. Görünmez bir hıza ulaştıklarında, dünya ölçüleriyle yarım günde gezegenimize gelebiliyorlardı.
Eptonlular gezegenimize zarar vermek isteyen karanlık güçlerin varlığından da söz ettiler... Epton'lular NASA ile temasa da geçmişlerdi. Ancak NASA onlardan bir istekte bulundu, Epton halkı bu isteği kesin olarak kabul etmedi. Böylece NASA da onların varlığını reddetti. Ancak Epton'lular NASA'nın gezegene zarar vermek isteyen karanlık amaçlı "Dünya Dışı Varlıklar"la ortak çalışma yaptığını çok iyi biliyorlardı.

    
Kaçırılma olayları ile ilgili yapılan araştırmalar bir birinden önemli iddiaları gündeme getirmektedir... Bu araştırmalarda kuşkusuz ki ipnozun önemli bir yeri bulunuyordu. Örneğin çeşitli olaylarda gerçekleştirilen ve haftalar hatta aylar süren ipnoz çalışmaları sonucunda; devasa büyüklükteki uzay gemilerinin sanıldığı gibi sürekli gökyüzünde, dünya çevresinde ve atmosfer içinde değil, genellikle yeraltı hangarlarında saklandığı ortaya çıktı... Şehir dışı kırsal bölgelerde, tarlaların altında saklanan gemiler; sürekli bir insan trafiğinin, tıbbi deneylerin merkezi ve melez bebeklerin dünyada doğduğu yerlerdi...

 
  Sıradanım ...... Ama , ön sıradan !!!!!!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol